Jump to content
Masatenisi.org Forum

Liderler Panosu

Beğenilen İçerik

Tüm bölümlerde 16-05-2012 de en çok beğeni alan içerik

  1. ilk kez duyuyorum filenin önüne topun bırakılmasını. normalde usul şudur, topu alırsınız arkalardan yürüyerek gelirsiniz, servis atargibi, ama servis atmadan falsosuz karşı tarafta servis atmayı bekleyen oyuncunun önüne atarsınız yavaşça. altyapıda yetiştirdiğimiz çocuklara öğrettiğimiz birşey bu. yapmayan uyarıyı yer. top servis atana, ayakla, elle atılmaz, masaya bırakılmaz, illaki servis atar gibi atılır. hatta servis atacak olan oyuncu uzaktaysa, biz yakındaysak, onun masaya gelmesi beklenir. bunlar kural falan değildir, veteran kuralı değildir. centilmenlik kuralıdır, uyarsınız sevilirsiniz, uymazsınız sevilmezsiniz. fark budur.
    4 puan
  2. Okullarda sınav kaygısının yoğun olduğu öğrencilerde ortak bir özellik vardır: Bu öğrenciler, girecekleri sınavdan önce kendilerini o sınava girmiş, çok heyecanlanmış ve bu yüzden bocalar, soruları yapamazken düşünürler. Çoğu zaman bu öğrencilerin sorunlarını çözmek için kullanılan ilk teknik de, öğrencinin kendisini sınavda imgeleme şeklini değiştirmek, yani sınav esnasında kendine güvenli ve rahat bir şekilde soruları çözerken düşünmeleridir. İngilizce’de bu durumu tarif etmek için öteden beri kullanılan “self-fulfilling prophecy” diye bir ibare var, dilimize bazen “kendini doğrulayan kehanet” diye çevriliyor. Bir insan aslında gerçek olmayan bir şeyi gerçekmiş gibi düşünür, bu düşüncesi de bir şekilde cidden düşünceyi gerçekliğe çevirir. Örneği paranoyaklar çevresindeki insanların kendisine zarar vermek istediğini, ona komplo yapacaklarını düşünür, bu yüzden onlara karşı aşırı şüpheci ve ters davranmaya başlar, bu garip durumu da çevresindekiler farkedince onun –doğal olarak- ruh sağlığının bozulmaya başladığını düşünüp psikiyatri servislerine başvururlar. Sonuçta çevresindeki insanlar, bazen paranoyağın haberi olmadan onu akıl hastanesine yatırmaya çalışan kişiler haline gelirler, hastanın düşünceleri gerçeğe dönüşür ve bu şekilde kendi çarpık düşüncelerine daha fazla inandığı için hastalığı daha da kök salar, vb. Eskiden bizde böyle durumlara “fasit daire” denilirdi. Bu fasit daire sınav kaygısında da bu şekilde etkili olur, topluluk karşısında konuşma durumlarında da, spor karşılaşmalarında da… Spor karşılaşmalarında bu fasit daire iki ayrı boyut açısından geçerlidir. Duygusal boyutu, yukarıda anlattığım şekilde kendini doğrulayan kehanet mekanizmasıyla. Motor-davranışsal boyutunda ise bazı nörolojik süreçler devreye girer: Elektromiyografikal araştırmalarının gösterdiğine göre zihnimizde kendimizi belirli bir hareketi yaparken düşünürsek, bu bizim gerçekten de bu hareketi yaparken aktif olan beyin bölgemizi hareketi geçirir. Örneğin araştırmalara göre vücut geliştirenler, antrenman dışında da günde on dakika bu hareketleri yaptıklarını imgelerlerse, imgelemeyenlere göre aynı antrenmandan yüzde elliye yakın daha fazla kas gelişimi elde ederler. Masa tenisi için düşünelim: Örneğin nizami bir topspin yaptığımızı düşünürsek, bu hareketi yapmamızı sağlayacak beyin bölgemizde elektriksel bir artış olur. Bu elektriksel artış daha yoğun şekilde, antrenman sırasında zaten sergilenir. Ama antrenman dışında da aynı beyin bölgesinin çalışması, sizin elinizi bile kıpırdatmadan biraz antrenman yapmanız gibi bir etki sağlar. Bu olumlu etki sadece teknik gelişim için değil, maç atmosferi için de geçerli. Belirli bir maçtan önce kendimizi o oyunu oynarken, servisi atarken, hareketlerimizi yaparken düşünmemiz, performansımızı ne yönde düşünürsek gerçekten de o yönde oluşma olasılığını biraz artırır. Ancak bunun doğal sonucu olarak kendimizi kötü bir performansta imgelersek de bunun oluşma olasılığını artırırız. Bu sadece kendimizi o hareketi yaparken zihnimizde “görmemiz” in dışında, eğer o imgelem anındaki sesleri duymamız, kokuları hissetmemiz, yorgunluğu hissetmeye çalışmamız gibi diğer duyularımızı da işin içine katmamız şeklinde kuvvetlendirilirsek, gerçek harekete de etkisi o kadar fazla olur. Zihnimizdeki net, parlak ve aktif bir şekilde oluşturduğumuz imgelem sportif performansı artırmakta kullanılabilir. Spor psikolojisinde elit atletler üzerinde neredeyse 30 yıldır yapılan çalışmalar, bu atletlerin iradi ya da gayri ihtiyari olarak imgelem tekniklerini kullandıklarını göstermektedir. İnternette –özellikle Dora Kurimay’ın araştırmalarından- okuduğuma göre üst düzeyde oyuncular önemli maçlardan önce, o maçı oynayacağı salonda salon boşken, o masaya bakarak birkaç dakika boyunca kendilerini üstün bir performansla o masada oynarken imgelerler. Kısaca, bir hareketi öğrenirken olsun ya da önemli bir maça hazırlanırken olsun, kendimizi yapmak istediğimiz şeyleri yaparken “imgelememiz”; o anı ve süreci zihnimizde görmemiz, o sırada çevrede oluşması muhtemel şeyleri zihnimizde işitmeye çalışmamız, hatta ısıyı ve kokuları hissetmeye çalışmamızın performansımızın üzerinde büyük etkisi olur.
    1 puan
  3. 16 yaşındaki Türk kızı Lara Ömeroğlu 2010 yılında İngiltere'de BBC nin düzenlediği yarışmada "Yılın Genç Müzisyeni" seçildi. Lara'nın finalde çaldığı ve çalması çok zor olan parçanın son bölümü.
    1 puan
  4. Bir maca cikarken amacim tabii ki kazanmak. Ancak oncelikle rakibim olan kisiyi dost yada arkadas olarak kazanmak. Bu saatten sonra bircogumuz milli takima secilemeyecigimize gore centilmenlikten taviz vermenin bence pek de anlami yok. Kaldi ki milli oyuncular eskisi - yenisiyle kuruluslar ligi maclarinda gordugum kadariyla cok cok centilmenler. Saygilarimla.
    1 puan
  5. Masatenisi.org/FORUM....turnuvayı düzenliyorsa tartışmaya hiç gerek yok....üye olan oynar. Turnuvaya kapıdan bakıp burada turnuva varmış bizde oynayalım olmayacağına göre üye olan oynar. Daha önceden bu organizasyondan haberi varsa üye değilse zahmet edip üye olup oynar. Bu duruma kim karar verir derseniz tabiki yönetim...ne derse o olur. Bizden fikir beyanımız istenirse ......üye olan sadece oynasın olur.
    1 puan
  6. ödül verilmesin olsun bitsin :) onun yerine (varsa) ödül bütçesiyle nezih bir yerde akşam yemeği yiyelim, zaten kim ödül için geliyor ki :)))))))))
    1 puan
  7. ayrıca talha ile alican çok rahat kırmızı Bora'cım ben şimdiden söyleyeyim :)
    1 puan
  8. Bora da aldı olimpiyat vizesini, kendisini tebrik ediyorum burdan. Üzücü olan ise, forumumuzun bu konuya olan ilgisizliği. niye bu dışlamaki? Fenerbahçenin ettu cupdaki başarısında da aynı şey söz konusu. Kombo raket konusu açılsa altına onlarca msg atılır, adam olimpiyatlara gidiyor tebrik eden yok. Biz sahip çıkmazsak başarımıza bizim sporumuza da sahip çıkan olmaz.
    1 puan
  9. :)))))))))))) apo'cum erdem'in yüreğine indirme şimdiden
    1 puan
  10. Bir Budist rahibe felsefesinin ne olduğunu sormuşlar. “Çok basit” diye yanıtlamış. “Acıkınca yemek yiyorum, uykum gelince uyuyorum.” Bu yukarıda anlatılan mesel çok basit gibi durmakla birlikte çok derin bir gerçeğe temas ediyor. Geçen World Men’s Cup 2011 turnuvasında Çin Milli Takım Koçu LGL’nin Zhang Jike’ye Joo See Hyuk ile olan maç arasında verdiği tavsiyelerden bir cümle: Her seferinde tek sayı!... Bu cümle, aslında dikkat edin, Zhang Jike’nin tekniğiyle, maç taktiğiyle, kondüsyonuyla vs. ilgili olmayan, fiziksel değil mental bir tavsiye. Buradan yola çıkarak –biraz da asıl alanım olan psikolojiye yakın olduğu için- masa tenisi psikolojisiyle ilgili bir şeyler yazmak istedim. Her seferinde tek sayı, oyuncunun o anki skora değil, setlerin durumuna değil, maçın sonucuna ne kadar yakın olduğuna değil, bir önceki sayıda vuramadığı o bomboş ve yüksek topa değil ya da çektiği harika spine değil, sadece ve sadece o an servis ile başlayacak sayıya odaklanmasını hedefleyen bir söz. Oyuncunun anlık odaklanma gücü ile ilgili bir durum. Yaklaşık 13 yıldır çocuklarla, gençlerle çalışıyorum. 4 yıl Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinde zeka testleri uygulayarak, 1,5 yıl hastanede psikolog olarak, kalan sürede de okullarda psikolojik danışman olarak, ama hep çocuk ve genç psikolojisiyle ilgili çalıştım. Bu yıllar içinde gözlemlediğim ve meslektaşlarımın da gözlemlediği en belirgin değişiklik, DEHB dediğimiz tanının ne kadar yaygınlaştığı: Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite. Bu iki durum ayrı ayrı da görülebileceği gibi birçok durumda da birlikte görülüyor. Ve tek başına dikkat eksikliği, tek başına hiperaktiviteden çok daha yaygın. İnanın çocuklarda yaygınlığı son on yılda en az 5 kat artmıştır. Tüm meslektaşlarım ve bazı anne babalar da bunu gözlemlemiştir. Nedeni ile ilgili çeşitli spekülasyonlar var: Kimisi elektromanyetik kirlilik diyor (her yerde televizyonların, telefonların, kablosuz internetin vb. yaydığı), kimisi gıdalardaki hormon düzeyinin artması diyor, hatta çocuklara vurulan aşıların yan etkisi olduğunu içeren yaygın bir komplo teorisi bile var. Psikolojik düzeydeki açıklaması ise şöyle dikkat eksikliğinin: Artık sürekli internette dolaşıyor çocuklar, bilgisayarda oyun oynuyorlar, televizyon ve sinema izliyorlar... Bu araçlar da çocuğu sürekli görsel – işitsel uyaranlar bombardımanı altında bırakıyor. Çocuğun-gencin canının sıkılmaya vakti yok. Canı sıkılmıyor. Ne zaman sıkılıyor? Ders çalışması ya da dinlemesi gerektiğinde. Ya da bir kitap okumak istediğinde. Örneğin kitap okuyan bir insanın gözünün önünde görüntüler olmaz, kitap ses de çıkarmaz. Bu yüzden kişi dikkatini toparlayıp orada olan biteni zihninde canlandırmaya, konuşmaları beyninde seslendirmeye başlar. Bu da zihni aktifleştirir, hayal gücünü zenginleştirir, odaklanma gücünü artırır. Ya da –diyelim tarih anlatan- öğretmenini dinleyen çocuk onun söylediklerini aynı şekilde beyninde kurmaya çalışır. Bu da yine onun odaklanma gücünü artırır. İşte bu insani melekemiz artık giderek köreliyor, öyle ki kitaplar sesli hale gelmeye başlıyor (audio book), derslerde öğretmenler çocuğun dikkatini çekebilmek için (başta bilgisayarlar olmak üzere) görsel- işitsel materyaller kullanmaya başladı. Evet bu şekilde çocukların dikkati daha çabuk toplanıyor ama kullanılmayan kasın zayıflaması gibi, kullanılmayan dikkat gücü de azalmaya başlıyor. Bu çocuk/genç de doğal olarak kitap okumayı sıkıcı buluyor, bu da bir kısır döngü olarak dikkatini daha da zayıflatıyor. Benim neslim (70’lerde doğanlar) ve daha büyüklerim, çocukken kendi oyuncağımızı üretip oynadığımızı hatırlarız. Hatta hiç materyal bulamadığımızda zihnimizden oyun üretip oynardık. Şu anda bir çocuğun yeni bir oyuncakla oynama süresi eskisine göre çok çok kısa. Artık herkes herşeyden çok çabuk sıkılmaya başladı. Boşanma oranının ne kadar arttığına bir bakın, güzel bir örnek olur. Şimdi bu dikkat eksikliği durumu her sene giderek arttığı için dolayısıyla az çok hepimize sirayet etmiş durumda. Gazetelerde bakıyorum, köşe yazarları tek cümlelik paragraflarla yazı yazmaya başlıyorlar son senelerde: okuyucu sıkılmasın diye. İnternette gençler (bu site dahil) cümlelerine nokta koymaya bile üşeniyorlar. Biraz aksiyon düzeyi düşük bir film sıkıcı diye izlenmiyor. Radyo denilen şey ölmek üzere. Kitap okuma düzeyi giderek düşüyor. İnanın öğrencilerin yazısı bile her geçen sene çirkinleşiyor, çünkü yazmayı sıkıcı buluyorlar. Bunun etkisi çok fazla. İnsanlar artık karşısındakinin derdini fazla dinlemek istemiyor, çünkü onun sadece sözel olarak ilettiği mesaj onlara sıkıcı geliyor. Her seferinde tek sayı! Liu Guoliang ‘ın Zhang Jike’ye verdiği bu mesajı yerine getirebildiğinizi düşünün, çok zor bir iş olur ancak elbette faydaları da bir o kadar yüksek olur. Zhang Jike’nin aynı turnuvada final maçında Wang Hao’ya 2-0 yeniliyorken 3. sete nasıl sanki skor 0-0 gibi bir moralle çıktığını unutmayın. Hepiniz biliyorsunuz, eğer bir kişi 9-2 öndeyse ve diğeri durum 9-9 olursa, başta önde olan büyük ihtimalle kaybeder. Çünkü dikkat dağılır, akıl o anki sayıdan gider de kaçırılan o 7 sayıya takılır kalır. WTTC’de Zhang Jike ile Wang Hao finalini hatırlayın: Son sette ZJ 10-5 öndeydi, Wang Hao sanki skor böyle değilmiş gibi gidip cüz yaptı. Ama sonra ZJ’nin suratına bakın, sanki maç yeni başlıyor gibiydi. Geçenki Çin Milli Takımı’nın sırları ismindeki yazıda dikkat edin Çinliler spor psikolojisine ne kadar önem veriyor. Ve bunun ekmeğini de yiyorlar. Maç sırasında ne kadar ciddi olduklarına dikkat edin. Öyle ki Timo Boll’un ya da Chen Weixing’in vs. maç sırasında gülümsemesi bize sıradışı görünüyor. Bir de Ma Long’un oyununa dikkat edin: Tamamen konsantre olmuş durumda. Eminim birçoğunuz çoğu kez durum eşitken ve set sona yaklaşmışken kimin seti alacağını onların mimiklerinden, beden dilinden seziyorsunuzdur. İşte zihnimizin geçmişte ya da gelecekte değil, o anın duygusal etkisinde değil, sadece ve sadece o anda ve o sayıyla meşgul olmasının faydası. Düşünün ki zihniniz o gün olan bitene takılırsa gece yatakta gözünüze uyku girmez. Eğer tam olarak şu anı yaşamıyorsak, şu anımızı verimli kullanmıyoruz demektir. Geçmişi değerlendirmemizin zamanı maç esnası değil sonrasıdır. Tabii ki bu gerçek ciddi, profesyonel masa tenisçileri için, ya da böyle olmayı isteyenler için. Yoksa eğer sadece bir hobi olarak oynuyorsanız oyun oynarken rakibinizle sohbet de edersiniz, başka şeyler de düşünebilirsiniz. Ben de öyle yapıyorum. Ancak en azından ciddi maçlarda bunu yapmaya çalışmak hem oyunumuzun gelişmesi açısından, hem de zihnimizi terbiye etmemiz açısından önemli gibi duruyor.
    1 puan
Liderler panosu zaman dilimi: Istanbul/GMT+03:00
  • Çevrimiçi Kullanıcılar   0 Üye, 0 Gizli, 415 Misafir (Tam liste)

    • Şu anda bağlı kayıtlı kullanıcı bulunmuyor
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu sitede size daha iyi yardımcı olabilmek için çerezler kullanılır. Çerez ayarlarınızı buradan yapabilirsiniz, veya devam ederseniz çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız..