Ben 16 yıl sonra imkanlarım el verdi ve tekrar masa tenisine başladım. Henüz 2-3 ay oldu başlayalı, haydi şu lastik bu tahta derken kondüsyonumuzu da arttırmaya çalıştık antrenman aralıklarımızı kısalttık. Kilolar da yavaş yavaş gidiyor kısmetse. Şimdi hiç alışık omadığım farklı bir lastik/raket kombinasyonu ile inat edip oynamaya ve oyunumu oturtmaya çalışıyorum. Velhasıl Enes vasıtasıyla turnuvaya katıldık, iki muhabbet olsun, camiadan da çok uzak kaldık yüzleri görelim edasıyla Kocaeli'den kalktık geldik. Zıpkın gibi gençlerimize de bir güzel yenildik tabi. Hepsine gönülden tebrikler.
Ve ne yazık ki bıraktığım 16 yıldan beri Türkiye'de masa tenisinin geldiği nokta beni oldukça üzdü.
Organizasyon için konuşmuyorum. Aksaklıklar vs. her zaman olabilir. Daha iyisi yapılabilir. Ama en azından bir şeyler başarmaya, düzenlemeye çalışan insanlara saygım sonsuzdur.
Ancak turnuvada gördüğüm oyunlar, planlar, bir nevi "game of thrones" vari alavereler beni çok üzdü. Çocuk her zaman çocuktur. Gençler ise daha olgunlaşmamış büyüklerdir. Bizlerin ve en başta da hocaların görevi ise onlara masa tenisini öğretmekten önce nasıl disiplinli, ahlaklı ve zeki sporcular olacağını öğretmektir. Tıpkı Atatürk'ün söylediği gibi. Çocuklarımız zorlu yaşam koşullarından geliyor bırakalım da tinerci mi olsunlar mantığı abesle iştigal bir düşüncedir. Çünkü içinde ben zaten onlara yeterince iyilik yapıyorum daha fazlasına gerek yok mantığı barındırmaktadır. Öncelikle çocuklarımızı ve gençlerimizi topluma faydalı bireyler haline getirmektir bir hocanın asli görevi. Gerek sporcu olsun gerekse başka bir alanda.
Masa tenisi gibi hep elit olduğunu düşündüğüm bir oyunda ise bu daha da ön plana çıkmaktadır benim için.
Çocuklarımız büyüklerinden, abilerinden, hocalarından neyi görürlerse onu kopyalarlar. Bu en basit ve en temel çocuk hareketidir. Ve onların tarzı benim gözünde direkt hocalarını yansıtmaktadir.
Turnuvada etik sayılmayacak hareketlerin, birincilik planlarının, birbirine tur atlatmak için maç vermelerin olduğunu ne yazık ki kendi gözlerimle gördüm. Burada elbette organizasyonların biraz daha kontrollü, biraz daha hakem ve kural ağırlıklı olması hem bu sporun özüne hem de gençlerimizin disipline olması açısından ve ileride bu sporda Türkiye olarak bir yere gelmek istiyorsak mutlaka gözetmesi gereken bir şey. Her ne kadar Kocaeli'den gelip bir maç yapabilmek için 5 saat beklemiş olsam da kimseye gidip serzenişte bulunmadım. Yaptığım ilk maçta duvarın yanındaki bir kaloriferden altının sırılsıklam olduğu yere kayıp ayağımı sıkıştırsam da kimseye bir şey demedim. Çünkü orada bir nebze bile eğlensek bize yeter.
Ancak bu olaylar sadece benim gözlemlediğim bir şey olmayıp, o gün orada olan gençlerimizden bir kaçının da bu olaylar yüzünden öfke ile salondan ayrıldıklarını gördüm.
Kısaca söylemek gerekirse, ne organizasyona ne de hocalarımıza bir şey diyemem. Herkes kendi vebalinden sorumludur. Ancak çocuklarımızı, gençlerimizi daha disiplinli, sporcu ahlakı ile yetiştirmek özellikle hocaların en temel görevidir diye düşünüyorum. Hocalarımızın gençlere ÖRNEK olması gerektiğini düşünüyorum. Çocuklarımız özellikle de zorlu yaşam koşullarından geliyorlarsa.