Liderler Panosu
Beğenilen İçerik
Tüm bölümlerde 22-07-2013 de en çok beğeni alan içerik
-
Bir forum buluşmasını daha geride bırakmanın hem mutluluğunu hem de hüznünü yaşıyorum. Mutluyum; çünkü bu yıl da dostlarla bir araya gelebildim. Hüzünlüyüm; çünkü tadı damağımda kaldı, iki gün sanki iki saat gibi çabucak geçiverdi. Bu yıl da elini taşın altına koyarak buluşmamıza vesile olan Tufan abiye çok ama çok teşekkür ediyorum. Sanırım o başımızda olduğu sürece bu buluşmanın yapılmaması gibi bir durum söz konusu dahi olamaz, bunu anlamış bulunmaktayım Gelelim organizasyona. Zaten son dakika golü gibi olduğu için çok büyük beklentiler yoktu aslında. Kalacak yer, birkaç masa ve akşam yemeği için ufak bir organizasyon yeterliydi bizler için. Daha iyileri de yapılabilir ve yapıldı belki de, ama şu şartlarda bundan iyisi Şam'da kayısı olurdu ancak. Buluşmada hiç olumsuz bir taraf yok muydu? Vardı elbettte, bunlara da biraz değineceğim yazımda. 1. Gün Cuma öğlen 13:00' da Tunç Karaman ve Atakan Bilgili ile birlikte yola koyulduk. Yaklaşık 6,5 saatlik bir yolculuğun ardından Ankara'ya vardık. Tabii terminalden salona gitmek için de takriben bir 45 dakikamızı yolda geçirdik ve sonunda salona vardık. Cuma'dan gitmemizdeki en büyük sebep akşam biraz antrenman yapmak ve gelen diğer katılımcalarla rahat rahat oynayabilmekti. Fakat salona gittiğimizde filelerin Cumartesi sabah takılacağı söylenerek salondan gönderildik. Bu duruma şaşırdık açıkçası. Sonuçta bir forum buluşmasıydı bu ve bundan önceki hiçbir buluşmada bu tarz bir durumla karşılaşmamıştık. Anladık ki il temsilcisi durumu baya ciddiye almış. Resmi maçlarda uygulanan prosedürün aynısını bizlere de uyguladı anlayacağınız. Bizler de hayal kırıklığı içinde kalacağımız misafirhaneye gittik. Misafirhane girişinde bizi Bora ve Shanks( Umut ) karşıladı. Odalarımıza yerleştikten sonra birlikte yemek yemeye gittik. Yemek yiyip, biraz da sohbet ettikten sonra misafirhaneye geri döndük. Hepimiz yol yorgunu olmamıza rağmen buluşmanın tadını çıkarmak adına Umut'un odasında toplandık ve sahura kadar geyiğin dibine vurduk. Daha sonra da uyumak üzere odalarımıza çekildik. 2. Gün Cumartesi sabahı misafirhaneden 3-4 araba ile salonun yolunu tuttuk. Salona girdiğimizde hemen kendimize boş bir masa bulup ısınmaya başladık. Katılımın yoğun olacağı salonun sabahki durumundan belliydi. Yavaş yavaş diğer katılımcıların da salona gelmesiyle birlikte kura çekimi için bir engel kalmamıştı artık. Herkes adını yazdırdı ve yaklaşık 85 kişilik bir liste ortaya çıktı. Tufan abi tüm katılımcıları hakem masasına çağırarak kalabalık olduğumuzu ve hem ferdi hem de takım maçlarının yetişemeyeceğini söyleyerek kararı biz üyelere bıraktı. Üyeler hep bir ağızdan takım maçı istediklerini söylediler ve hakemler oyuncuları 3 seviyeye ayırarak takımları kura ile belirlediler. Sanırım 28 takım çıktı. Daha sonra maçlar verilmeye başlandı yavaş yavaş. Ben 27 numaralı takımda Ankara’lı efsane blokçu Ensari abi ve Ahmet Varol adlı kardeşimizle aynı takıma düştüm. Tabii formsuz olduğum için takıma pek katkı veremedim 2. adam olarak. İlk maçımızı Bora, Erdem Kemiksiz ve adını hatırlamadığım ama nicki tridimit olan abimizle yaptık. Son maçı ben Erdem abiye 3-0 kaybedince ilk maçımızdan yenilgiyle ayrıldık. 2. maçımızda Bursalı İlhan kardeşimizin takımıyla oynadık. Bu sefer taktik bir değişiklik yaptık ve ben kendimi 3. adam olarak yazdım. Ensari abi 2 çekip ben de 3'ten maçı alınca ilk galibiyetimizi almış olduk. Daha sonra ana tabloya kalmak için bir maç daha yaptık ve o maçta da üyelerimizden Kaisersoze’nin takımı ile eşleştik. Yine aynı şekilde Ensari abi 2 çekti ve ben de 3'ten maçı aldım ve bir üst tura çıktık. Kalan maçlar ertesi gün oynanacaktı ve biz de salon kapananana kadar aramızda antrenman maçları yaptık ve baya bir ter attık. Salonun kapanma saati olan 19:15 civarı salondan ayrılarak misafirhaneye geçtik ve hemen duş alarak iftarı yapacağımız mekanara gitmek üzere yola koyulduk. İftar yaptığımız yer Balgat’ta, çok güzel ve nezih bir mekandı. Yemekleri ve hizmeti oldukça iyiydi. Yaklaşık 25 kişi katıldı iftar yemeğine. Birlikte hoşbeş edip iftarımızı yaptıktan sonra bol bol fotoğraf çekilerek saat 10 civarı mekandan ayrıldık. Misafirhaneye geldikten sonra oyun odasında bir süre okey ve batak oynadık. Daha sonra saat 12 civarı kaçak göçek misafirhanenin teras katını açtık ve terasta çekirdek ve kola keyfi yaptık. Ersun abi, İlhan, Talha, Bora, Kemal, Tunç, Atakan ve Umut ile birlikte keyifli bir sohbet ettik terasta. Tabii gençler olarak tekrardan Umut’un odada toplandık daha sonra. İlk günkü tayfaya bu sefer Kemal de eklendi. Yine sahura kadar geyiğin dibine vurduktan sonra odalarımıza çekildik. 3. Gün Sabah misafirhaneden çıkışımızı yapıp salonun yolunu tuttuk. Salona gelir gelmez maçlar verilmeye başlandı ve bizim maçımız verildi. Maalesef o maçı 3-1 kaybederek elendik. Daha sonra ferdi maçların da yetişebileceği anlaşılınca ferdilerde oynamak isteyen oyuncular isimlerini hakem masasına yazdırdı. Tek sorun takım maçları devam eden oyuncular ferdi maçlara katılamayacaktı. Bir yandan ferdi maçlar bir yandan da takım maçları tüm hızıyla devam etti ve sonunda hakedenler madalyalarına kavuştu. Hep birlikte bolca fotoğraf çekildikten sonra çantalarımızı alıp salondan ayrıldık. Ben, Bora, Umut, Tunç, Atakan, Serol, Mert ve Onur ile birlikte Kızılay’a kadar gittik ve orda vedalaşarak dağıldık. Ben, Tunç, Atakan, Erdinç abi, Kamil, Barış, Alican, Kemal ve Talha abi hep birlikte otobüslerimizin kalkış saatine kadar bir mekanda oturup sohbet muhabbet ettik. Ve daha sonra tekrar buluşmak üzere vedalaşarak İstanbul’un yolunu tuttuk. Buluşma ile ilgili ufak tefek aksaklıklar oldu elbette. Bunların kuru eleştiri olarak algılanmasını istemiyorum, Tufan abinin de elinde olmayan bazı şeyler vardı çünkü. Sadece kısa kısa değinmek istiyorum. İlk gün salona alınmamamız tam bir fiyaskoydu, buradan Ankara il temsilcisine saygılarımı iletiyorum! Hakemlerin olması organizasyonu daha derli toplu hale getirdi kabul ama hakemlerin küstah tavırları buluşmaya maalesef gölge düşürdü. Servisi masa dışından atmama ve topu neredeyse tavana kadar dikmeme rağmen servis uyarısı aldım. O da yetmedi takım arkadaşım Ensari abi 10. sayı da terini sildiği için hakemden uyarı aldı. 6 sayıda birmiş havlu molası, Allah razı olsun bilmiyorduk öğrendik. Takım arkadaşımız Ahmet maç yaparken ‘’bravo Ahmet böyle devam et’’ adlı şiiri okuduğumuz için bir fırça daha yedik hakemlerden. Neymiş, taktik veriyormuşuz. E pes yahu. Boş masa bulup oynamaya başladığımızda hakemlerden ‘’çıkın ordan’’ diye uyarı aldık. Ama yer mi Anadolu çocuğu. Hepsinin ağzının payını verdim gel çıkarabiliyorsan çıkar diye, sustu oturdu. Lisansınız var mı diye sordu hakem maç öncesi. Ne lisansı, bu bir dostluk turnuvası adlı şiiri okudum. Elime bir kağıt sıkıştırıverdiler, başıma gelecek her şeyden ben sorumluymuşum diye. İmzaladık mecbur. En sonuncusu daha bomba. Madalya töreni geldi çattı. Tabii gelen giden yok derece yapanlardan. İlk 4 gelsin diye seslendim, seslenmez olaydım. Ordan pos bıyıklı bir hakem amca atladı hemen: ‘’ilk 3!! 2 tane 3. var’’ diye. Sağolsun onu da bilmiyorduk, öğrendik sayesinde. Allah razı olsun. Bizi aydınlattılar engin bilgileriyle. Velhasıl bundan sonraki buluşmalarda lütfen hakem olmasın. Onlara ihtiyacımız yok. Hakem varsa buluşma olmasın, tadı kaçıyor çünkü. Onun dışında salonda kaç üye vardı, kaçı dışarıdan dahildi hiç bilmiyorum. Yahu forum buluşması ve forumda aktif olan ama tanımadığım bir sürü üye salonda ama ben hiçbirisini hala tanımıyorum. Niye? Çünkü adam buluşmaya değil turnuvaya gelmiş. Maçımı yapar, giderim mantığında. Üyelerle tanışmakmış, forum buluşmasıymış hak getire. Selamı, sabahı evde unutmuş. Onun dışında üye olmayanlar alınmasın dicem, kızmayın. Forumla işi olmayan, foruma bir faydası olmayan insanların turnuva var diye gelip oraya çöreklenmesine açıkçası tahammül edemiyorum. Fazla açık sözlüyüm ama durum bu. Lütfen üye olun, lütfen bir şeyler katın ve öyle gelin. Raketini kapıp gelme, selam sabah ver beni germe kısacası. Seneye Bursa’da olacak gibi gözüküyor buluşma. Ama ne olur ne biter bilinmez. Benim ve birçok üyenin buluşmaya dair fikri şu. Madem bu bir forum buluşması, o zaman masa tenisi kadar buluşma ve sohbette olmalı içinde. Lakin raket sallamaktan etrafta kim var kim yok fark edemiyoruz, bunun önüne geçmeliyiz. Seneye yapılacak buluşma için tavsiyem şudur. İlk gün turnuva olur, ferdi ya da takım fark etmez. 2. Gün o şehrin gezilecek yerleri gezilir hep birlikte, üyeler birlikte zaman geçirir, tanışır kaynaşır, böylece gerçek bir buluşma olmuş olur. Yoksa harbiden forum turnuvasına doğru gidiyor olay, sevmedim ben bu işi. Pro tourlardaki gibi her üye için nickinin, gerçek adının ve katıldığı şehrin yazılı olduğu bir kağıdı sırtına yapıştırıveririz, kim kimdir, necidir tanımış oluruz. Forum buluşmasına uygun olan budur. Şimdiden gelecek senenin planlaması yapılmalı derim. Bir komite kurulsun önerim vardı, hala geçerlidir. İçinde ben bile olabilirim, yeter ki işler daha kolay yürüsün. Yük tek bir kişiye binmesin. Tişört, kalacak yer, sponsor, maçların planlaması, ödüller, diğer organizasyonlar vs vs. Bunları parça parça bölüştürürsek her şey çok kolay yürür ve daha güzel buluşmalar geçiririz. Benim öneri ve düşüncelerim şimdilik bu kadar. Aklıma geldikçe ekleme yaparım yine. Konakladığımız Vali Erdoğan Sahinoğlu Vilayet Evi'ne de değinmeden geçmeyeyim. Odaları harika, 5 yıldızlı otel konforunda çok nezih ve rahat bir yerdi. Ankara'ya tekrar yolum düşerse hiç düşünmeden kalacağım bir yer. Herkese tavsiye ederim. Son olarak teşekkür faslı; Bize tekrar buluşma fırsatı veren Tufan abiye, Yol arkadaşlarım Tunç ve Atakan’a Takım arkadaşlarım Ensari abi ve Ahmet’e Gece odada geyiğin dibine vurduğumuz tayfaya (Bora, Umut, Kemal, Tunç, Atakan) Bursa ekibi Ersun abi, Burak, İlhan ve Talha’ya Ankara’dan katılan ve bizlerle yakından ilgilenen Alican, Kamil, Barış ve Talha abiye, Adlarını tek tek hatırlayamadığım Samsun ekibine, Ve her şeyden önemlisi biz masatenisi severleri böyle güzel bir forum etrafında toplayıp her yıl yeni insanlarla tanışıp kaynaşmamıza vesile olan forum Yöneticmizi Ertan abiye Çok ama çok teşekkür ediyorum. Daha nice buluşmada görüşmek üzere diyorum4 puan
-
Bu güzel yazı için çagan abiye teşekkür ederim. çagan abinin yazdıkları noktasına virgülüne kadar dogrudur . bende birkaç birşey eklemek istiyorum . Yılda 1 kez düzenlenen ve forum üyelerinin türkiyenin 4 bir yanından bir araya gelmesi sadece ferdi ve takım maçlarından ibaret olmamalı bence . Şimdi forum üyeleri olaraktan şunu düşünmemiz lazım . bu bir forum BULUŞMASI mı yoksa forum TURNUVASI mı . Forum turnuvası diye bi zihniyeti kabul edemiyorum ben açıkcası . illaki sadece maç yapmak için gelen üyeler veya üye olmayıpta katılanlar olabilir . ama bence forum buluşması zihniyetindeki forum üyeleri bir araya gelip çagan abinin dedigi gibi bir komisyon veya heyet ismine ne derseniz deyin o tarz birşey oluşturulsun . yapılacaklar cok önceden planlansın ve organizasyon sadece takım ve ferdi maçlarına yönelik olmasın . forum buluşmasının yapıldıgı ilin yöresel yemekleri,turistik yerleri,gezilebilecek yerleri de organizasyona dahil edilmeli kesinlikle . bu durumdada çagan abinin önerisi ( 1.ci gün maçlar yapılsın 2.ci gün gezme tozma eglenme faslı olsun ). çok mantıklı geliyor bana . belkide böyle bi organizasyon yapılırsa sadece bu şekilde olabilir . HERSEYE RAGMEN bu seneki son dakika forum buluşması bütün aksalıklara ragmen bence geçer not aldı . forum buluşmasına hakemler damgasını vurdu ama tabiki dostlugun kardeşligin birlikteligin hiçbirşeyin önüne geçemicegini bir kez daha gördük bu sene de. buradan bütün işleri arasında forum buluşması organizatörlügü üstlenen TUFAN hocama sonsuz teşekkürler . olabildiginin en iyisi oldu bence . eminim seneye daha güzel olucaktır . Çok iyi dostlar abiler kardeşler edindim iyikide böyle bir buluşma yapılıyor tanıdıgım tanıyamadıgım herkese sonsuz sevgiler teşekkürler . Seneye görüşmek üzere :)3 puan
-
Henüz 16 yaşında ve şu anda dünya sıralamasında 9. sırada. Yeni yıldız Yan An diyordum ama Zhendong daha güçlü bir aday gibi görünüyor.2 puan
-
http://www.youtube.com/watch?v=ElKwS4a1WHA&feature=youtu.be2 puan
-
Çeşitli sitelerden topladığım verileri bu konu altında paylaşmaya devam ederim.. Katman konusu çok da önemsiz bir konu değil aslında. Çok fazla marka var ve hepsine ulaşmak kolay olmayabiliyor. Elde edebilmenin yanı sıra fiyatlar arasında da ciddi farklar olabiliyor. Seçim yaparken farklı markanın benzer karakterdeki tahtası bu listeden yola çıkarak seçilebilir. Yanlız listedeki tüm tahta katmanları %100 doğru olmayabilir. (özellikle de fazla bilinmedik tahtalar) Eksik ya da yanlışlar varsa birlikte düzeltiriz. Butterfly Adolescen : limba - limba - ayous - limba - limba Amultart : hinoki - zlc - kiri - zlc - hinoki Balsacarbo X5 : basswood - carbon - balsa - carbon - basswood Gergely : hinoki - tamca 5000 carbon - kiri - tamca 5000 carbon - hinoki Gergely 21 : gergely ile aynı Gergely Alpha : gergely ile aynı Hinoki Shake Speedy : hinoki - spruce - ayous - spruce - hinoki Innerforce ZLC : limba - limba - zlc - ayous - zlc - limba - limba Iolite : hinoki - alc - balsa - alc - hinoki Iolite Neo : iolite'ın aynısı Ishlion : hinoki - ulc - kiri - ulc - hinoki Jonyer : 5 kat hinoki Joo Se Hyuk : planchonello - poplar - kiri - poplar - planchonello Jun Mizutani : limba - zlc - limba - kiri - limba - zlc - limba Kazan : hinoki - walnut - balsa - walnut - hinoki Keyshot Light : koto - arylate - kiri - arylate - koto Kim Taek Soo : tek kat hinoki (10.3mm) Kong Linghui : koto - spruce - ayous - spruce - koto Kong Linghui Euro : anegre - anegre - anegre - padouk - anegre - anegre - anegre Kong Linghui Special : hinoki - ALC - kiri - ALC - hinoki Kreanga Carbon : hinoki - ulc - kiri - ulc - hinoki Mazunov : planchonella - ayous - ayous - ayous - planchonella M. Maze : limba - alc - limba - ayous - limba - alc - limba Oh Sang Eun : koto - koto - ayous - koto - koto Primorac : limba - limba - ayous - limba - limba Petr Korbel : limba - limba - ayous - limba - limba Korbel SK7 : limba - ayous - ayous - ayous - ayous - ayous - limba Photino : hinoki - zylon - kiri - zylon - hinoki Senkoh Max : tek kat hinoki Schlager Carbon : hinoki - tamca 5000 carbon - kiri - tamca 5000 carbon - hinoki Timo Boll Spirit : koto - alc - limba - kiri - limba - alc - koto Timo Boll ALC : tbs ile aynı Timo Boll ZLF : koto - zlf - limba - kiri - limba - zlf - koto Timo Boll ZLC : koto - zlc - limba - kiri - limba - zlc - koto Viscaria : koto - alc - balsa - alc - koto Zhang Yining : limba - limba - ayous - limba - limba Stiga Allround Classic : limba - ayous - ayous - ayous - limba Allround Evolution : limba - ayous - ayous - ayous - limba Clipper : limba - ayous - ayous - ayous - ayous - ayous - limba Clipper CC : limba - ayous - ayous - ayous - ayous - ayous - limba (her katman arasında karbon tozu var) Ebenholz NCT V : ebony - spruce - ayous - spruce - ebony Energy Wood : limba - ayous - ayous - ayous - limba Offensive Classic Old : koto - spruce - ayous - spruce - koto Offensive Classic New : (black walnut/limba) - spruce - ayous - spruce - (black walnut/limba) Tube Offensive : limba - ayous - ayous - ayous - limba Rosewood NCT V : rosewood - spruce - ayous - spruce - rosewood Xiom Amadeus : hinoki - limba - ayous - ayous - ayous - limba - hinoki Amati : limba - limba - carbon fleece - ayous - carbon fleece - limba - limba Aria : limba - spruce - ayous - spruce - limba Control : hinoki - aramid carbon - kiri - aramid carbon - hinoki Fuga : koto - spruce - ayous - spruce - koto Ignito : hinoki - energy/zeta carbon - kiri - energy/zeta carbon - hinoki Jazz : hinoki - koto - ayous - koto - hinoki Maximus : limba - limba - ayous - limba - limba Ovid : limba - limba - ayous - limba - limba Stradivarius : koto - aramid carbon - ayous - kiri - ayous - aramid carbon - koto Donic Alligator Combi : limba - acajou - balsa - abachi - ash Baum Sawtec : 5 kat ayous Burn All+ : mahogany - awan - kiri - awan - mahogany Burn Off- : mahogany - awan - kiri - awan - mahogany Burn Off : mahogany - awan - kiri - awan - mahogany Dicon : limba - spruce - ayous - spruce - limba Dima Sawtec : koto - kiri - kiri - kiri - koto Li Ping Kitex : kiso hinoki - ayous - texalium - kiri - texalium - ayous - kiso hinoki Opticon RS : beech - ayous - balsa - ayous - beech Persson Carbotec : koto - carbon/glass - tanne - kiri - tanne - carbon/glass - koto Persson Exclusive OFF : limba - koto - balsa - koto - limba Powerplay : koto - foil - ayous - ayous - ayous - foil - koto Waldner Dotec Hinoki : 3 kat kiso hinoki Waldner V1 : limba - limba - ayous - limba - limba Joola Chen Weixing : limba - koto - black cloth - kiri - black cloth - koto - limba Fever : limba - carbon meliorate - ayous - kiri - ayous - carbon meliorate - limba K5 : limba - limba - ayous - limba - limba Rosskopf Force : hinoki - carbon - kiri - carbon - hinoki Trix Fast : cypress - spruce - x (balsa/carbon) - spruce - cypress Trix Medium : samba - enzo - lilac - samba - enzo - samba Wing Fast : hinoki - ayous - kiri - ayous - hinoki Wing Medium : koto - ayous - kiri - ayous - koto Flame Fast : hinoki - awan - kiri - awan - hinoki Flame Low : limba - black cloth - kiri - black cloth - limba Flame Medium : fineline - awan - kiri - awan - fineline Flame Extreme : limba - awan - kiri - awan - limba Wing Passion Fast : fineline - oregon - kiri - oregon - fineline Wing Passion Extreme : fineline - cs-carbon - kiri - cs-carbon - fineline Nittaku Acoustic : limba - limba - tung tree - limba - limba Violin : white ash - white ash - kiri - white ash - white ash Ludeack : limba - ayous - ayous - ayous - ayous - ayous - limba Rutis : walnut - g-carbon - limba - g-carbon - walnut Septear : 7 ply all hinoki Wang Nan : koto - spruce - ayous - spruce - koto Tibhar IV-L : 4 kat ayous IV-L Light Contact : 4 kat ayous Lucjan Blaszczyk : 5 kat limba Samsonov Alpha : limba - ayous - koto - ayous - limba Andro C. Suss Hinoki ALL+ : hinoki - ayous - ayous - ayous - hinoki C. Suss Hinoki OFF : hinoki - ayous - ayous - ayous - hinoki Kinetic ALL+ : limba - limba - abachi - abachi - limba - limba Yasaka Extra : anegre - limba - ayous - limba - anegre Extra Offensive : walnut - spruce - ayous - spruce - walnut Ma Lin Carbon : limba - carbon - ayous - carbon - limba Avalox BT555 : limba - spruce - ayous - spruce - limba P500 : koto - spruce - ayous - spruce - koto P700 : limba - meranti - ayous - ayous - ayous - meranti - limba J-Power : hinoki - koto - hinoki - ayous - hinoki - koto - hinoki DHS H-WL : limba - meranti - ayous - meranti - limba Hurricane Hao : koto - spruce - ayous - spruce - koto Hurricane King : koto - spruce - ayous - spruce - koto Galaxy/Yinhe T10 : cypress - carbon - balsa - carbon - cypress T11 : limba - carbon - balsa - carbon - limba M-4 : limba - limba - ayous - limba - limba Cornilleau Hinotec ALL+ : hinoki - limba - ayous - limba - hinoki Hinotec OFF- : hinoki - limba - ayous - limba - hinoki (ALL+ ile arasındaki tek fark kalınlık) Hinotec OFF : hinoki - limba - kiri - limba - hinoki Hinotec OFF+ : hinoki - carbon - kiri - carbon -hinoki Dawei Dawei GTS : hinoki - alc - ayous - alc - hinoki Dawei Wavestone : limba - alc - ayous - alc - limba TSP TSP Break 9 : 9 kat hinoki TSP Break 11 : 11 kat hinoki Nexy Nexy Color : hinoki - spruce - ayous - spruce - hinoki Nexy Spear : limba - spruce - ayous - spruce - limba Nexy Ikarus : kiri - balsa - carbon - balsa - balsa - kiri Diğer Ulmo Duality : (FH->BH) samba - balsa - poplar - poplar - poplar - balsa - mahogany Hunter Hawk : poplar - bass - poplar Nimatsu Tsunami Combi Attack : limba - balsa - balsa - balsa - ayous Kısaltmalar : alc = arylate carbon zlc = zylon carbon zlf = zylon fiber ulc = uniaxial light carbon wrb (weight ratio balance) = türkçesi, ağırlık oranı dengesi. sapın içi boşluklu yapılır ki ağırlık merkezi raketin kafasına doğru olsun. bu sayede tahtanın hızıyla beraber kişinin top hissiyatı da artar. cr (combi revolution) = klasikleşmiş stiga hissiyle beraber aynı tahtada hız oranının da arttırılması teknolojisi. (bkz. stiga offensive classic & stiga offensive cr. "cr" olanı classic'e göre %21 daha hızlıdır. nct (nano composite technology) Notlar : basswood = ıhlamur ağacı (örn: bty balsacarbo x5) poplar = kavak ağacı (örn: bty joo se hyuk) spruce = ladin ağacı (örn: bty kong linghui) ebony = abanoz ağacı (örn: stiga ebenholz) abachi = ayous (örn: andro kinetic all+) cypress = hinoki (örn: bty gergely) crystal carbo (cc) = katmanlar arasına serpilen karbon tozu (örn: stiga clipper cc) g-carbon = glassfiber'e karbon reçine emdirilmiş (örn: nittaku rutis)1 puan
-
Arkadaşlar yeni bir blog açtım sporumuzla alakalı. http://blog.masatenisikonya.com/ konya yazdığına bakmayın, daha çok global ve türkiyedeki üst düzey konuları aktarmaya çalışcam.site popüler olursa ileride yeni bir domaine aktarıcam. sağdan soldan topladığım güncel yazıları haberleri çevirmekle başlıyorum işe, hatalarım olabilir, metin çevirme konusunda çok iyi diilimdir. bakarsanız, incelerseniz, bilhassa olumsuz eleştrilerinizi yazarsanız sevinirim.1 puan
-
Merhabalar yabancı forumlardan etkilenerek kendi tahtamı yapmaya karar verdim İlk tahtam Maple-Ayous-Maple 3 katmanlı oldu(stiga maplewood dan esinlenildi) Tahtaları ağaç tutkalıyla homojen bir biçimde yapıştırdım Sonra iki tahta arasına sıkıştırıp kanepenin altına attım Kesim sonrası ince zımparayle kenarları zımparaladım http://imageshack.us/a/img5/7645/vj01.th.jpg Sıra sapa geldi Sap için ortaya paduk ağacı çizgiler yaptım ve tutkalla yapıştırıp lastikle presledim http://imageshack.us/a/img825/208/uz0s.th.jpg Güzelce yapıştı http://imageshack.us/a/img194/2375/wq3n.th.jpg Kenarlardan 'V' şekli kestim http://imageshack.us/a/img16/9484/j01z.th.jpg Zımparalayıp yuvarladım http://imageshack.us/a/img713/6816/29yt.th.jpg Ve tahtaya tutkalla yapıştırdım İşlem tamam http://imageshack.us/a/img51/2563/eisl.th.jpg http://imageshack.us/a/img827/2341/3rsh.th.jpg http://imageshack.us/a/img856/1528/bug9.th.jpg Nittaku violin çakması(diş budak) ve kiraz ağacıda kanepenin altında Teklif olursa uygun fiyata satabilirim Denemek isterseniz takas da yapılır1 puan
-
onura buyuk tebrik iyi maçlar çıkartmış zor oyuncuları geride bırakmış bravoooooo1 puan
-
Çok uzun bir yolunuz var. Katmanların sertlik dereceleri, ince ince kalınlıkları, raketin ağırlığı ve merkezi, defans, all -, all, all +, ofansif -, ofansif, ofansif + gibi özellikler hatta bir tarafı ofansif, bir tarafı defansıf gibi bir çok özellik var. Bir çok farklı katmanın bir araya gelmesiyle oluşacak özellik farklı olacaktır. Türkiye'de yetişen kiraz ile Brezilya'da yetişen Kiraz'ın bile farklılıkları bulunmaktadır. Ne diyelim kolay gelsin. Bir gün dünyanın en ünlü el yapımı tahtaları neden sizin elinizden çıkmasın.1 puan
-
Düzenli şekilde profesyonel yardım almanı tavsiye ederim. Hızlı olmayan bir tahtanın üstüne aldığın lastikleri tak sen oyna. Hızlı alırsan raket değil roket olur o zaman raket oynar :)1 puan
-
Hayir ince limba alta anigre sonra uc tane ayous. Kalinliklar bende kalsin, sap ve kafa sekli de...1 puan
-
1 puan
-
Pozitif psikoloji denilen ve göreli güncel bir psikolojik alan var. Bu alan temelde, mutluluğun psikolojisini inceliyor. Biz insanın mutluluğunu çevresel şartların oluşturduğunu düşünme eğilimindeyiz. Örneğin işimiz, eşimiz, maddi gelirimiz, statümüz, hava sıcaklığı, vb. Bu ve benzeri süreçlerin bizim mutluluğumuz üzerindeki etkisi konusundaki tahminimiz genelde doğrudur. Mesela piyangodan büyük ikramiye çıksa, cidden çok çok seviniriz. Ya da sevdiğimiz bir yakınımız ölse çok üzülürüz gibi. Ancak bu süreçlerin "süresini" tahmin etme konusunda çok beceriksizdir. Piyangodan çıkan büyük ikramiyenin bizim üzerimizdeki etkisi maksimum 3-4 aydır. Ondan sonraki mutluluk düzeyimiz, bu ikramiye çıkmadan önceki haline döner. Ya da diyelim çok sevdiğimiz bir yakınımız öldü, "bir daha asla eskisi gibi mutlu olamam" diye düşünürüz. Ancak araştırmalara göre bunun da süresi maksimum 6 aydır. Zaman, tüm sevinçlerimizin ve üzüntülerimizin izlerini müthiş bir biçimde örtme kudretine sahiptir. Bu verdiklerim abartılı örnekler. Günlük hayatta da çok basit bir biçimde karşılaşabileceğimiz başka örnekler: "O arabayı almalıyım" dersiniz, alırsanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. "O kızla/erkekle birlikte olmalıyım" dersiniz, olursanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. "O telefonu almalıyım" dersiniz, alırsanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. Ya da tam tersi: "arabam yanarsa çok mutsuz olurum", "sevgilim beni terk ederse yıkılırım", "okulu bitiremezsem mahvolurum" vs. Oysa psikolojide hedonik adaptasyon denilen bir süreç vardır; insanların iyi ya da kötü, yaşamlarındaki her türlü değişikliğe uyum sağlama sürecine bu ad veriliyor. nasıl ki bedenimiz çok sıcak olursa terleriz ve bedenimiz kendisini serinletmeye çalışır ya da soğukta titreme başlatarak ısıtmaya çalışır, "ruh"umuz da artı ya da eksi, mutluluk seviyemiz değişince bunu hızla normale getirmeye çalışır. Bizim az çok stabil bir mutluluk seviyemiz vardır. yaşamımızdaki olaylar elbette ki bu mutluluk seviyesini azaltır ya da artırır, ancak mutluluk seviyemizde oluşan bu fark, sandığımızdan çok daha kısa sürer. İnsan sakat kaldıktan, ya da boşandıktan, ya da piyangodan büyük ikramiye kazandıktan, ya da istediği o eve kavuştuktan bir süre sonra mutluluk seviyesi, bu olaydan önceki kendi normlarına döner. Başına gelen bir olayın kendisini yıllardır mutsuz ettiğini söyleyen bir insan, zaten o olaydan önce de mutlu olmayan bir insandır, ancak bunun sebebini kendisinin dışındaki bir olaya bağlamak ona çok daha rahat gelir. Oysa en şiddetli yas süreci bile (araştırmalara göre evlat acısı) en fazla altı ay sürer. Peki varsayılan bu olaylardan önceki mutluluk seviyesini ne oluşturur? Konu ile ilgili birçok araştırmanın (pozitif psikoloji araştırmaları) ortalamasına göre bu seviyenin yaklaşık olarak yarısını genlerimiz belirler; yarısını ise bireyin isteyerek, gönüllü olarak yaptığı zevk verici aktiviteler belirler. Genlerimize yapacak bir şey yok (en azından şimdilik), ancak "gönüllü olarak yaptığımız zevk verici aktivite" kısmında yapacak çok şeyimiz var. Eğer biz gönüllü olarak gidip masa tenisi oynayıp ter döküyorsak ve bu aktiviteyi sıkça yapıyorsak, hayatımızda bunun etkisi, bizim ne kadar para kazandığımızı fersah fersah geçecek ölçüde fazla. Arkadaşlarla akşam buluşup antrenman - maç derken yaptığımız iş, uzun vadede yaşama doyumumuzu başımıza gelebilecek her şeyden çok daha fazla artırıyor. Bu araştırmalara göre çevresel şartların insanın mutluluğu üzerindeki etkisi sadece yüzde 10 civarında. En mutlu insan kimdir söyleyeyim: Küçük çocuklar. Onların da mutluluğunun sebebi içinde büyüdüğü evin konforu, oyuncaklarının miktarı, statüsü vs. değil; gönlünce hoplayıp zıplaması, spor yapması, hareket etmesidir. Yoksa çocuk sahibi arkadaşlar bilirler, yeni bir oyuncağın çocuğu ne kadar mutlu edebileceğini, ancak bunun aynı zamanda ne kadar kısa sürdüğünü... Oysa günümüz toplumunda çocuklar da biz de artık pek hareket etmiyoruz. Ev denilen betondan kutuların içinde oturuyoruz sadece. Dolayısıyla biz de, çocuklarımız da giderek daha mutsuz hale geliyor. Psikolojik araştırmalara göre çocuğa kazandıracağımız bir spor alışkanlığının, onu, dünyanın en iyi üniversitesine gitmesinden bile daha mutlu edeceği gerçeğine karşın... Genel olarak bir çok oyuncunun yenmekle yenilmekle çok fazla meşgul olduğunu gözlemliyorum. Bu manzaranın büyüğünü görmemek demek, ağaçları incelerken ormanı fark etmemek demek. Kendi mutluluğumuz için yapabileceğimiz en iyi şeyi yapıyoruz. Bunun dışında oyunumuzun ilerlemesi ya da kazandığımız madalyalar ancak bir yan etki olabilir; yaptığımız sporun yan etkisi. Esas amacımız her zaman spor olmalı, madalyalar değil... Konuyu daha ayrıntılı incelemek isteyenler için özellikle bu kitabı ya da bu belgeseli öneririm. Başka bir yerde yazdığım bir yazıydı, bu forumla da oldukça ilgili olduğu için biraz düzenleyip paylaştım...1 puan
-
evt tabletennista çok güzel haberler çıkıyor ordan çeviriorum, tabletennisdaily dende haber alıcam bakalım nasıl olucak, face ve twit aldım, beğenir, takip ederseniz sevinirim. face: https://www.facebook.com/pages/Masa-Tenisi-Blog/173860486111595 twitter: https://twitter.com/masatenisiblog1 puan
-
Okullarda sınav kaygısının yoğun olduğu öğrencilerde ortak bir özellik vardır: Bu öğrenciler, girecekleri sınavdan önce kendilerini o sınava girmiş, çok heyecanlanmış ve bu yüzden bocalar, soruları yapamazken düşünürler. Çoğu zaman bu öğrencilerin sorunlarını çözmek için kullanılan ilk teknik de, öğrencinin kendisini sınavda imgeleme şeklini değiştirmek, yani sınav esnasında kendine güvenli ve rahat bir şekilde soruları çözerken düşünmeleridir. İngilizce’de bu durumu tarif etmek için öteden beri kullanılan “self-fulfilling prophecy” diye bir ibare var, dilimize bazen “kendini doğrulayan kehanet” diye çevriliyor. Bir insan aslında gerçek olmayan bir şeyi gerçekmiş gibi düşünür, bu düşüncesi de bir şekilde cidden düşünceyi gerçekliğe çevirir. Örneği paranoyaklar çevresindeki insanların kendisine zarar vermek istediğini, ona komplo yapacaklarını düşünür, bu yüzden onlara karşı aşırı şüpheci ve ters davranmaya başlar, bu garip durumu da çevresindekiler farkedince onun –doğal olarak- ruh sağlığının bozulmaya başladığını düşünüp psikiyatri servislerine başvururlar. Sonuçta çevresindeki insanlar, bazen paranoyağın haberi olmadan onu akıl hastanesine yatırmaya çalışan kişiler haline gelirler, hastanın düşünceleri gerçeğe dönüşür ve bu şekilde kendi çarpık düşüncelerine daha fazla inandığı için hastalığı daha da kök salar, vb. Eskiden bizde böyle durumlara “fasit daire” denilirdi. Bu fasit daire sınav kaygısında da bu şekilde etkili olur, topluluk karşısında konuşma durumlarında da, spor karşılaşmalarında da… Spor karşılaşmalarında bu fasit daire iki ayrı boyut açısından geçerlidir. Duygusal boyutu, yukarıda anlattığım şekilde kendini doğrulayan kehanet mekanizmasıyla. Motor-davranışsal boyutunda ise bazı nörolojik süreçler devreye girer: Elektromiyografikal araştırmalarının gösterdiğine göre zihnimizde kendimizi belirli bir hareketi yaparken düşünürsek, bu bizim gerçekten de bu hareketi yaparken aktif olan beyin bölgemizi hareketi geçirir. Örneğin araştırmalara göre vücut geliştirenler, antrenman dışında da günde on dakika bu hareketleri yaptıklarını imgelerlerse, imgelemeyenlere göre aynı antrenmandan yüzde elliye yakın daha fazla kas gelişimi elde ederler. Masa tenisi için düşünelim: Örneğin nizami bir topspin yaptığımızı düşünürsek, bu hareketi yapmamızı sağlayacak beyin bölgemizde elektriksel bir artış olur. Bu elektriksel artış daha yoğun şekilde, antrenman sırasında zaten sergilenir. Ama antrenman dışında da aynı beyin bölgesinin çalışması, sizin elinizi bile kıpırdatmadan biraz antrenman yapmanız gibi bir etki sağlar. Bu olumlu etki sadece teknik gelişim için değil, maç atmosferi için de geçerli. Belirli bir maçtan önce kendimizi o oyunu oynarken, servisi atarken, hareketlerimizi yaparken düşünmemiz, performansımızı ne yönde düşünürsek gerçekten de o yönde oluşma olasılığını biraz artırır. Ancak bunun doğal sonucu olarak kendimizi kötü bir performansta imgelersek de bunun oluşma olasılığını artırırız. Bu sadece kendimizi o hareketi yaparken zihnimizde “görmemiz” in dışında, eğer o imgelem anındaki sesleri duymamız, kokuları hissetmemiz, yorgunluğu hissetmeye çalışmamız gibi diğer duyularımızı da işin içine katmamız şeklinde kuvvetlendirilirsek, gerçek harekete de etkisi o kadar fazla olur. Zihnimizdeki net, parlak ve aktif bir şekilde oluşturduğumuz imgelem sportif performansı artırmakta kullanılabilir. Spor psikolojisinde elit atletler üzerinde neredeyse 30 yıldır yapılan çalışmalar, bu atletlerin iradi ya da gayri ihtiyari olarak imgelem tekniklerini kullandıklarını göstermektedir. İnternette –özellikle Dora Kurimay’ın araştırmalarından- okuduğuma göre üst düzeyde oyuncular önemli maçlardan önce, o maçı oynayacağı salonda salon boşken, o masaya bakarak birkaç dakika boyunca kendilerini üstün bir performansla o masada oynarken imgelerler. Kısaca, bir hareketi öğrenirken olsun ya da önemli bir maça hazırlanırken olsun, kendimizi yapmak istediğimiz şeyleri yaparken “imgelememiz”; o anı ve süreci zihnimizde görmemiz, o sırada çevrede oluşması muhtemel şeyleri zihnimizde işitmeye çalışmamız, hatta ısıyı ve kokuları hissetmeye çalışmamızın performansımızın üzerinde büyük etkisi olur.1 puan
-
Psikolojide sosyal izolasyonla ilgili üç önemli vaka var: 1. Anna Vakası: Evlenmemiş bir anneden doğma. Annenin babası bu çocuğu eve kabul etmeyince anne çocuğu evlatlık vermeye çalışıyor fakat verdiği birkaç yer biraz bakıp anneye geri veriyor. Anne çocuğu babasına veriyor. Baba Anna’yı karanlık bir odaya kapatıyor. Anna’ya hiç dokunulmuyor, onunla konuşulmuyor, yıkanmıyor, sadece hayatta kalmasına yetecek kadar süt veriliyor. 1938’de bir sosyal çalışmacı Anna’yı bulduğunda neredeyse iskelet haline gelmiş. Yürüyemiyor, konuşamıyor, kendisini besleyemiyor. Fakat bulunduktan sonraki birkaç yıl içinde yürümeyi ve beslenmeyi öğreniyor. Temel komutlara tepki vermeyi, dişlerini fırçalamayı öğreniyor. 10 yaşlarında konuşmayı öğrenmeye başlıyor, ancak uzun süreli beslenme yetersizliğinin sonucu olarak ölüyor. 2. Isabelle Vakası: 1932’de gayri meşru olarak doğan Isabelle’in annesi işitme, konuşma ve zihinsel engelli. Dedesi Isabelle’i ve annesini bir odaya kapıyor. Onlara sadece yiyecek veriyor, başka hiçbir etkileşimde bulunmuyor. Isabelle konuşmayı öğrenemiyor ancak mimikleri mevcut. Isabelle 6.5 yaşında iken annesi evden kaçmayı başarıyor. Bulunduklarında Isabelle ancak emekleyerek ilerliyor. Hayvana benzer sesler çıkarıyor, alet kullanamıyor, elleriyle besleniyor. Isabelle'e yürüme öğretilirken: Uzmanlar başta Isabelle’i de annesi gibi işitme, konuşma ve zihinsel engelli sanıyorlar ancak birkaç aylık yoğun bir eğitimden sonra konuşmaya başlıyor. İki yıllık eğitimden sonra yaşıtlarının sosyal ve zihinsel seviyesine tamamen ulaşıyor. 3. Genie Vakası: 20 aylıkken, çocuklardan nefret eden babası tarafından küçük bir yatak odasına kapatılıyor. Gündüzleri bir lazımlığa bağlanıyor, geceleri de bir uyku tulumuna sokuluyor. Ses çıkarırsa babası gelip dövüyor. Odada iki yağmurluk var ve Genie’nin hayatındaki tek oyuncak bu yağmurluklar oluyor. Babası ona yaklaştığında hırlıyor ve dişlerini gösteriyor. 1970 yılında, 13 yaşında bulunuyor. Bedeni 7-8 yaş seviyesinde görünüyor. Düzgün ayakta duramıyor, konuşamıyor. Kas gelişimi çok yetersiz. Dünyada kendisinden ve babasından başka canlılar da olduğuna hayret eder gibi görünüyor. Genie ile ilgili gerçek görüntüler: 8 yıl uzmanlardan eğitim alıyor. Bu süre içinde çok düzgün olmasa da yürümeyi öğreniyor. ancak 4 yaşın mental ve sosyal seviyesini asla geçemiyor. Bu vakalarla ilgili: Davis K. (1940). Extreme Social Isolation of a Child. American Journal of Sociology, s.14 ve Rymer, R. (1993). Genie: An Abused Child's Flight From Silence Bu vakalar neyi gösteriyor? Öncelikle insan bir potansiyeldir. Ebeveynlerden, türün yetişkin bireylerinden öğrenmezsek daha evrimsel olarak iki ayak üzerinde yürümeye bile başlayamadık. Anne baba çocuk iki ayak üstüne dikilmeye çalışınca yardım ettiği, sevindiği, güldüğü için çocuk yürüme davranışını geliştiriyor. Biz, yetiştirilmediğimiz sürece hala dişlerimizi gösteren hayvanlarız. Hayvan türleri arasında doğumundan sonra da beyin gelişimi devam eden tek biziz. Bu gelişim, bizim öğrenmek konusunda diğer türlerden çok daha büyük bir potansiyelimiz ve eğilimimiz olduğunu gösteriyor. Ancak bu gelişim de sürekli değil, çocuklukta büyük bir hızla öğreniyoruz, beyin gelişimi ergenlik sonunda ise bitiyor. Bu öğrenme soyut düşünme, okuma vs. gibi çok üst düzeyde zihinsel bilişsel fonksiyonların yanısıra, yürüme, dansetme, vs. gibi motor, fiziksel davranışları da içeriyor. Bunların masa tenisiyle ilgisi ne? Bu en önemli üç sosyal izolasyon vakasında dikkat edin, en az gelişme gösteren, videosu da olan Genie. Fark ne? Onun 13 yaşında, diğerlerinin ise 6-7 yaşlarında bulunmuş olması. Genie çocukluk dönemini büyük ölçüde geride bırakmış olduğu için öğrenme eğrisi yavaşlamış, asla normal bir çocuk seviyesine erişemiyor. 29 yaşına geldiğinde bir psikiyatri senatoryumunda yaşıyor: Dr. Jay Shurley, “29. yaş gününde Genie’nin yanındaydım. Hala çok kötü, çok korkunç görünüyordu. Kronik bakıma muhtaç insanlardan hiçbir farkı yoktu. Kötü bir şizofrene benziyordu. Çok üzücüydü…” Ben ve benim gibi masatenisini 16-17 yaşından sonra öğrenmiş olanlar ne kadar çabalarsak çabalayalım asla 5-6 yaşlarında başlayan birisinin seviyesine gelemiyoruz. Hatta ilköğretim yıllarında 2-3 yıl kulübe gitmiş birisi 10 yıl ara verip tekrar başlayınca, düzenli olarak bir yıl kadar oynayınca bizim seviyemizi yakalayıp sonra da geçiyor. Çocuklukta bir işi öğrenmek için 10 birim vakit harcamak gerekiyorsa, bunun yetişkinlikteki karşılığı 100 birim gibi birşey belki daha fazla, tabii rakamları atıyorum. Bu aslında şu da demek: Anne babadan ve okuldan düzgün ve yeterli eğitimi almayan bir kişide ergenlik çağından sonra, yani liseden sonra davranış değişikliği oluşturmak çok çok zor. Beyin gelişiminin bu azalan eğrisi nedeniyle hem ahlaki gelişimde, hem sosyal gelişimde olduğu gibi bütün spor dallarında da erken yaşta eğitim çok önemli, yeri daha sonra doldurulamaz bir öneme sahip. Çünkü daha sonra aynı süreci takip etmek için çok çok daha fazla uğraşmak zorunda kalacağız. Kaslarımızın tam olarak nasıl hareket etmesi gerektiğini “ezberlemesi”, nasıl ilkokulda kelimelerinin çoğunu anlamadıkları tüm istiklal marşını bir günde ezberleyebiliyorsa çocuklar, çocukluk çağında çok daha kolay. Eşek kadar adam olduktan sonra bu işe girişen benim gibi "mağdurlar" derdimize mi yanalım peki? Zannetmiyorum. Biz de kendi çapımızda gelişmeye çalışacak, spor yapmanın keyfini ve sağlığa etkilerinin olumlu etkilerini yaşayacağız.1 puan
-
Bir Budist rahibe felsefesinin ne olduğunu sormuşlar. “Çok basit” diye yanıtlamış. “Acıkınca yemek yiyorum, uykum gelince uyuyorum.” Bu yukarıda anlatılan mesel çok basit gibi durmakla birlikte çok derin bir gerçeğe temas ediyor. Geçen World Men’s Cup 2011 turnuvasında Çin Milli Takım Koçu LGL’nin Zhang Jike’ye Joo See Hyuk ile olan maç arasında verdiği tavsiyelerden bir cümle: Her seferinde tek sayı!... Bu cümle, aslında dikkat edin, Zhang Jike’nin tekniğiyle, maç taktiğiyle, kondüsyonuyla vs. ilgili olmayan, fiziksel değil mental bir tavsiye. Buradan yola çıkarak –biraz da asıl alanım olan psikolojiye yakın olduğu için- masa tenisi psikolojisiyle ilgili bir şeyler yazmak istedim. Her seferinde tek sayı, oyuncunun o anki skora değil, setlerin durumuna değil, maçın sonucuna ne kadar yakın olduğuna değil, bir önceki sayıda vuramadığı o bomboş ve yüksek topa değil ya da çektiği harika spine değil, sadece ve sadece o an servis ile başlayacak sayıya odaklanmasını hedefleyen bir söz. Oyuncunun anlık odaklanma gücü ile ilgili bir durum. Yaklaşık 13 yıldır çocuklarla, gençlerle çalışıyorum. 4 yıl Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinde zeka testleri uygulayarak, 1,5 yıl hastanede psikolog olarak, kalan sürede de okullarda psikolojik danışman olarak, ama hep çocuk ve genç psikolojisiyle ilgili çalıştım. Bu yıllar içinde gözlemlediğim ve meslektaşlarımın da gözlemlediği en belirgin değişiklik, DEHB dediğimiz tanının ne kadar yaygınlaştığı: Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite. Bu iki durum ayrı ayrı da görülebileceği gibi birçok durumda da birlikte görülüyor. Ve tek başına dikkat eksikliği, tek başına hiperaktiviteden çok daha yaygın. İnanın çocuklarda yaygınlığı son on yılda en az 5 kat artmıştır. Tüm meslektaşlarım ve bazı anne babalar da bunu gözlemlemiştir. Nedeni ile ilgili çeşitli spekülasyonlar var: Kimisi elektromanyetik kirlilik diyor (her yerde televizyonların, telefonların, kablosuz internetin vb. yaydığı), kimisi gıdalardaki hormon düzeyinin artması diyor, hatta çocuklara vurulan aşıların yan etkisi olduğunu içeren yaygın bir komplo teorisi bile var. Psikolojik düzeydeki açıklaması ise şöyle dikkat eksikliğinin: Artık sürekli internette dolaşıyor çocuklar, bilgisayarda oyun oynuyorlar, televizyon ve sinema izliyorlar... Bu araçlar da çocuğu sürekli görsel – işitsel uyaranlar bombardımanı altında bırakıyor. Çocuğun-gencin canının sıkılmaya vakti yok. Canı sıkılmıyor. Ne zaman sıkılıyor? Ders çalışması ya da dinlemesi gerektiğinde. Ya da bir kitap okumak istediğinde. Örneğin kitap okuyan bir insanın gözünün önünde görüntüler olmaz, kitap ses de çıkarmaz. Bu yüzden kişi dikkatini toparlayıp orada olan biteni zihninde canlandırmaya, konuşmaları beyninde seslendirmeye başlar. Bu da zihni aktifleştirir, hayal gücünü zenginleştirir, odaklanma gücünü artırır. Ya da –diyelim tarih anlatan- öğretmenini dinleyen çocuk onun söylediklerini aynı şekilde beyninde kurmaya çalışır. Bu da yine onun odaklanma gücünü artırır. İşte bu insani melekemiz artık giderek köreliyor, öyle ki kitaplar sesli hale gelmeye başlıyor (audio book), derslerde öğretmenler çocuğun dikkatini çekebilmek için (başta bilgisayarlar olmak üzere) görsel- işitsel materyaller kullanmaya başladı. Evet bu şekilde çocukların dikkati daha çabuk toplanıyor ama kullanılmayan kasın zayıflaması gibi, kullanılmayan dikkat gücü de azalmaya başlıyor. Bu çocuk/genç de doğal olarak kitap okumayı sıkıcı buluyor, bu da bir kısır döngü olarak dikkatini daha da zayıflatıyor. Benim neslim (70’lerde doğanlar) ve daha büyüklerim, çocukken kendi oyuncağımızı üretip oynadığımızı hatırlarız. Hatta hiç materyal bulamadığımızda zihnimizden oyun üretip oynardık. Şu anda bir çocuğun yeni bir oyuncakla oynama süresi eskisine göre çok çok kısa. Artık herkes herşeyden çok çabuk sıkılmaya başladı. Boşanma oranının ne kadar arttığına bir bakın, güzel bir örnek olur. Şimdi bu dikkat eksikliği durumu her sene giderek arttığı için dolayısıyla az çok hepimize sirayet etmiş durumda. Gazetelerde bakıyorum, köşe yazarları tek cümlelik paragraflarla yazı yazmaya başlıyorlar son senelerde: okuyucu sıkılmasın diye. İnternette gençler (bu site dahil) cümlelerine nokta koymaya bile üşeniyorlar. Biraz aksiyon düzeyi düşük bir film sıkıcı diye izlenmiyor. Radyo denilen şey ölmek üzere. Kitap okuma düzeyi giderek düşüyor. İnanın öğrencilerin yazısı bile her geçen sene çirkinleşiyor, çünkü yazmayı sıkıcı buluyorlar. Bunun etkisi çok fazla. İnsanlar artık karşısındakinin derdini fazla dinlemek istemiyor, çünkü onun sadece sözel olarak ilettiği mesaj onlara sıkıcı geliyor. Her seferinde tek sayı! Liu Guoliang ‘ın Zhang Jike’ye verdiği bu mesajı yerine getirebildiğinizi düşünün, çok zor bir iş olur ancak elbette faydaları da bir o kadar yüksek olur. Zhang Jike’nin aynı turnuvada final maçında Wang Hao’ya 2-0 yeniliyorken 3. sete nasıl sanki skor 0-0 gibi bir moralle çıktığını unutmayın. Hepiniz biliyorsunuz, eğer bir kişi 9-2 öndeyse ve diğeri durum 9-9 olursa, başta önde olan büyük ihtimalle kaybeder. Çünkü dikkat dağılır, akıl o anki sayıdan gider de kaçırılan o 7 sayıya takılır kalır. WTTC’de Zhang Jike ile Wang Hao finalini hatırlayın: Son sette ZJ 10-5 öndeydi, Wang Hao sanki skor böyle değilmiş gibi gidip cüz yaptı. Ama sonra ZJ’nin suratına bakın, sanki maç yeni başlıyor gibiydi. Geçenki Çin Milli Takımı’nın sırları ismindeki yazıda dikkat edin Çinliler spor psikolojisine ne kadar önem veriyor. Ve bunun ekmeğini de yiyorlar. Maç sırasında ne kadar ciddi olduklarına dikkat edin. Öyle ki Timo Boll’un ya da Chen Weixing’in vs. maç sırasında gülümsemesi bize sıradışı görünüyor. Bir de Ma Long’un oyununa dikkat edin: Tamamen konsantre olmuş durumda. Eminim birçoğunuz çoğu kez durum eşitken ve set sona yaklaşmışken kimin seti alacağını onların mimiklerinden, beden dilinden seziyorsunuzdur. İşte zihnimizin geçmişte ya da gelecekte değil, o anın duygusal etkisinde değil, sadece ve sadece o anda ve o sayıyla meşgul olmasının faydası. Düşünün ki zihniniz o gün olan bitene takılırsa gece yatakta gözünüze uyku girmez. Eğer tam olarak şu anı yaşamıyorsak, şu anımızı verimli kullanmıyoruz demektir. Geçmişi değerlendirmemizin zamanı maç esnası değil sonrasıdır. Tabii ki bu gerçek ciddi, profesyonel masa tenisçileri için, ya da böyle olmayı isteyenler için. Yoksa eğer sadece bir hobi olarak oynuyorsanız oyun oynarken rakibinizle sohbet de edersiniz, başka şeyler de düşünebilirsiniz. Ben de öyle yapıyorum. Ancak en azından ciddi maçlarda bunu yapmaya çalışmak hem oyunumuzun gelişmesi açısından, hem de zihnimizi terbiye etmemiz açısından önemli gibi duruyor.1 puan
Liderler panosu zaman dilimi: Istanbul/GMT+03:00
-
Çevrimiçi Kullanıcılar 0 Üye, 0 Gizli, 127 Misafir (Tam liste)
- Şu anda bağlı kayıtlı kullanıcı bulunmuyor
-
Konular