Sizler de duymuşsunuzdur:”Piramidin tabanı ne kadar genişse tepesi o kadar yuksek olur”sozunu. Ne kadar çok sporcunuz varsa o kadar üst düzey sporcu çıkarma şansınızın artacağını anlatan bir ifadedir. Ama her zaman da doğru çıkmadığının en güzel ispatını 1989, 91, 97 ve 2000 yıllarında Çin’i 4 kez yenerek Dünya Şampiyonu olan Isveç yapmıştır
O dönemlerde Jan Ove Waldner, Jorgen Persson, Mikael Appelgren ve Ulf Carlsson gibi oyunculardan oluşan 8 milyonluk Isveç, o zamanlarda nufusu 1 milyar 200 olan Çin’i devirerek bütün dünyayı şaşırtmıştı
1971 dunya şampiyonu Stellan Bengtsson da Isveçl’iydi. Macar Istvan Jonyer de1975 de dunya şampiyonu olurken 1979da Macar milli takımı Çin’i yenerek şampiyonluğu kazanmıştı. Fransız Jean Philip Gatien’in Belçika’lı Jean Miche Saive’i mağlup ederek dunya şampiyonluğunu 1993 te kazanması da oyuncu sayısının çok ta önemli olmadığını gösteren örneklerdir.
Diğer branşlarda da benzer örnekleri görebiliriz: Atletizmde Jamaika, Etiyopya ve Fas, boksda Küba gibi nüfusu az olan ülkeler de bu varsayımı çürüten başarılara imza atmışlardır.
Peki bu başarılar nasıl gelmiştir? Once doğru sistemi kurarak ozel yetenekli sporcuları kuçuk yaşlarda keşfederek, en iyi hocalarla iyi bir çalışma düzeni sağlayarak ve bu sistemi kesintisiz devam ettirerek.
Aksi takdirde Kadıköy kadar nüfusu olan Belçika’dan ,teniste dunyanın en prestijli turnuvalarından biri olan Wimbledon’u kazanan Justine Henin ve Kim Clisters gibi 2 kadın şohret çıkar mıydı?
Isviçre’den Roger Federer ve Sırbistan’dan Novak Djokovic de bunun en güzel örnekleridir.
Çin’in uzun yıllardır suren başarısı ise bence herkesten daha çok çalışmalarının sonucudur. Gunde 7-8 saati bulan calışmalarla 5-6 yaşindan beri masa tenisi oynayan sporcuların 20li yaşlarda dunya şampiyonu olmalarına şaşırmamak gerekir.
Daha once adını andığımız Avrupa’lı sporcular en az onlar kadar ağır calışma temposuna dayanabildikleri için Çinliler’i yenebilmişlerdir. Salt oyuncu çoğunluğu başarıya giden en emin yol değildir.
Sizler de duymuşsunuzdur:”Piramidin tabanı ne kadar genişse tepesi o kadar yuksek olur”sozunu. Ne kadar çok sporcunuz varsa o kadar üst düzey sporcu çıkarma şansınızın artacağını anlatan bir ifadedir. Ama her zaman da doğru çıkmadığının en güzel ispatını 1989, 91, 97 ve 2000 yıllarında Çin’i 4 kez yenerek Dünya Şampiyonu olan Isveç yapmıştır
O dönemlerde Jan Ove Waldner, Jorgen Persson, Mikael Appelgren ve Ulf Carlsson gibi oyunculardan oluşan 8 milyonluk Isveç, o zamanlarda nufusu 1 milyar 200 olan Çin’i devirerek bütün dünyayı şaşırtmıştı
1971 dunya şampiyonu Stellan Bengtsson da Isveçl’iydi. Macar Istvan Jonyer de1975 de dunya şampiyonu olurken 1979da Macar milli takımı Çin’i yenerek şampiyonluğu kazanmıştı. Fransız Jean Philip Gatien’in Belçika’lı Jean Miche Saive’i mağlup ederek dunya şampiyonluğunu 1993 te kazanması da oyuncu sayısının çok ta önemli olmadığını gösteren örneklerdir.
Diğer branşlarda da benzer örnekleri görebiliriz: Atletizmde Jamaika, Etiyopya ve Fas, boksda Küba gibi nüfusu az olan ülkeler de bu varsayımı çürüten başarılara imza atmışlardır.
Peki bu başarılar nasıl gelmiştir? Once doğru sistemi kurarak ozel yetenekli sporcuları kuçuk yaşlarda keşfederek, en iyi hocalarla iyi bir çalışma düzeni sağlayarak ve bu sistemi kesintisiz devam ettirerek.
Aksi takdirde Kadıköy kadar nüfusu olan Belçika’dan ,teniste dunyanın en prestijli turnuvalarından biri olan Wimbledon’u kazanan Justine Henin ve Kim Clisters gibi 2 kadın şohret çıkar mıydı?
Isviçre’den Roger Federer ve Sırbistan’dan Novak Djokovic de bunun en güzel örnekleridir.
Çin’in uzun yıllardır suren başarısı ise bence herkesten daha çok çalışmalarının sonucudur. Gunde 7-8 saati bulan calışmalarla 5-6 yaşindan beri masa tenisi oynayan sporcuların 20li yaşlarda dunya şampiyonu olmalarına şaşırmamak gerekir.
Daha once adını andığımız Avrupa’lı sporcular en az onlar kadar ağır calışma temposuna dayanabildikleri için Çinliler’i yenebilmişlerdir. Salt oyuncu çoğunluğu başarıya giden en emin yol değildir.
https://www.lordmedya.com/cuneyt-haskan-sporda-basari-nasil-gelir/