Sayın Timo Boll,
Bu sınırlanış neye? Durup dururken neye ''sırf''?
Üstelik eksik de... Zira öğrenme, evvela bakış, lakin hemen ardından, muhakkak ki yapışla beslenir, pekişir, gerçekleşir; seviyesince, kalitesince, anlayışıncasıyla da oyuncunun dağarcığında yerini bulur.
Filim seyretmekle masa başında oynamayı neye birbirine karıştıralım? Sanki illa, pisiklet, video seyrederek değil, pinerek öğrenilir, sanki illa yüzme, tivii seyrederek değil, suya girerek öğrenilir deye söz söylemek lazım imişçesine...
Bununla beraber, bir yapış gerçekleştirene bakanın, biri sipinks çekeriken onu izleyenin, daha sonra bundan, kendi yapışını gerçekleştirebilmesi için faydalanması elbette ihtimal dahilindedir. Bu faydalanışların meyvelerininse kişiden kişiye değişiklik gösterdiği tabak gibi ortada.
Bakan, daha sonra kendi yapışlarını gerçekleştirmeye başlar, gördüğü gibi yapmaya çalışır, yapamaz, neyi neden yapamadığının da ayrımında değildir, lakin yapışa, bir nebze yapabiliyor olmaya, öğrenmiş olmaya dönüşecek olan şey de bu yapamamalardan gayrısı değildir.
Tutku, bir bisküvit markasından öte bir şeydir.
Belli ki siz kör masörler okuluna yeni kayıt olan aamaa çocuğun tahsil romanını okumamışsınız..
Yalnızca Braille alfabesiyle basıldı...