Sayın alextt,
Lütfen, ister ferdi ister de çift maçında olunuz, topa vururken, topa vurma anında yalnız, yapayalnız olduğunuz, olacağınıza, elinizden bir tutan olmayıp, olamayacağına dikkat ediniz. Bu durumu külliyen kabul ediniz. Buna rıza gösteriniz.
Yanınızda kendiniz varsınız. Bunu hatırlayabilirsiniz.
İçinizden defansçı ya da son dönem terimleriyle ifade edecek olursak, atak-defansçı olmak geliyorsa, öyleyse, iyi bir atak-defansçı olmanın zorlu yollarında yürümeye ve acıya hazırlanınız.
Daha çok savunmaya yönelik oyunu hakir görmelere zerre pirim vermeyiniz. Zerre.
Masa tenisine dair anlayış merhalelerinin belli düzeylerinde, oynayışınızın başkalarınca, hücumcu ya da defansçı ya da atak-defansçı diye nitelendirilmesi, çeşitli açılardan (mesela, nasıl antreman yapacağınız açısından) ehemmiyetli addedilebilir, lakin, bu, asal önemde değildir. Asal, en üst derecede önemde olan, muzaffer olmaktır. Asıl önemli olan, daima yeniş, daima muzaffer oluş, rakibi ayaklar altına alıp tamamıyla ezmek, onu kelimenin tam manasıyla ezip, perişan etmektir. Rakibinizi zerre merhamet göstermeden, daima 11-0, 11-1 yapmaktır. Sözlerimin mübalağalı gelmesi sizi yolunuzdan çevirmesin. 1950'lerin 49-0'lık dünya boks şampiyonu Rocky Marciano veya Kyokushin Karate'nin kurucusu Mas Oyama, bu bahste gayet iyi örneklerdir.
Oynadıkça, ileride, defansçı veya atakçı olmaya yönelebilirsiniz. Bunu yapınız belirler. Biri öbüründen daha üstte veya altta değildir. En önemlisi içtenlik, kendinize karşı olabildiği kadar içten olmanızdır. Yoksa, dışardan, sair kişilerin, bir şey de bilmeden, veya yarım bilip, size başkalarından duyduklarını tekrar edip, söyledikleri değil.
Sipinkste de, kesişte de topun eğirilmekte olduğunu, gözden kaçırmayalım.
Zaten defansçı değil de, kelimenin tam manasıyla atakçı da olacak olsanız, antreman, hayalkırıklıkları ve acıdan kaçış yoktur.