Jump to content
Masatenisi.org Forum

beşyüziki

Üyeler
  • İçerik sayısı

    521
  • Kayıt Tarihi

  • Kazandığı gün sayısı

    90

beşyüziki kullanıcısının tüm içeriği

  1. Sapın dibine bozuk paralar, çeyrek altınlar veya istediğimiz gramajda kurşun plaka yapıştırarak da ağırlık dengesini saptan yana bozmak, böylece deneyerek kendine göre ayar çekmek de mümkün. Kah balsalı olanlarda kah da diğer tahtalarda muvaffakiyetle uygulanabilen bir yöntem.
  2. Neden?
  3. Sayın Tesla, Lastiklerden LKT Pro XT ya da XP Light var. Ayrıca tahta hafifletilebilir, mesela balsalı tahta kullanılabilir, çok hafifleri var bunların. İlaveten ya da ayrı; kolu, bileği, dirseği esneten ve güçlendiren çalışmalar var, onlar da yararlı olabilir. Paça çorbası da yararlıdır. Haftada 1-2.
  4. Tarif bulanık. Bu-la-nıklık var tarifte. Şu açıdan: Bilek sözcüğüyle işaret ettiğimiz bölge ile ''el''imizi net olarak ayıran bir hat yok. Metinde, sayı kararının dayandırılacağı referans çizgisinin tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde ortaya konmadığı kanaatinde olduğumu ifade etmek istiyorum. Bileğimizle elimiz arasında kalınlığı 2 cm.ye dek varabilen bir hat söz konusu ve özellikle top bu bölgeye çarparsa, bu durum, hakemin bu hususta vereceği kararın kabullenilmesi bahsinde ihtilaflara yol açar ve açmıştır da. Ne öyle ''bu zaten kırk yılda bir olan bir şey, olduğu zaman da gayrı hakem ne derse o olur'' türü savsaklamalara, ne de öyle ''aman canım''lara başvurmadan, bu bahsteki sorumluluğu alıp, konuya gerekli berraklığı getirmek, herkesin ekmeğine yağ sürecektir. Belki hakem maçtan önce elle bileğin birleştiği bölgeye bir çizgi çekecek, bu, değerlendirmede kolaylık sağlayacaktır. İyi bir vuruş için gerekenleri yaptığımızda topun da iyi gittiğini ve bundan da ziyadesiyle lezzetyab olduğumuzu hatırlayalım.
  5. Sayın Muratcan.ktl, doğrusu kendi kendime, acaba sizden şu aşağıda anacağım hususa bir nebze ziya getirmenizi rica etsem çok mu şey taleb etmiş olurdum, diyordum... Dilerseniz, ''Aşağıda anacağım husus'' ile neyin kastedildiğinin anlaşılmasını daha fazla geciktirmeyelim. İşte sizden ziya getirmenizi istediğim husus: Yazı mı ''gayet bilgilendirici'' yoksa, yazı size mi ''gayet bilgilendirici'' geldi? İkisi aynı değil zira. Bu forumda, bahis konusu yazıdaki malumatlardan haberi olan, bunların hepisini ya da bazılarını zaten bilip uygulayan ya da yazıda anılanlardan daha faydalı ve gelişmiş yöntemler bilen ve tatbik de eden oyuncular olduğu malum. Onların zaviyesinden, yukarıdaki yazı bırakınız ''gayet bilgilendirici'' nitelemesini hak etmeyi, en iyi haliyle bir ''keçiboynuzu yedirmekten'' öteye geçmemektedir. Bu, gün gibi ortadadır. Hal böyleyken yazıyı nasıl ''gayet bilgilendirici'' deye nitelendirebiliriz? Hani yazı ''gayet bilgilendirici''ydi? Öyle olsa idi, güneşin herkes için ışıldamasında olduğu gibi, yazı herkes için ''bilgilendirici'' olurdu; hemi de ''gayet''. Oysa değil. Kimine göre ''gayet bilgilendirici'', kimine göre ise ''keçiboynuzu''... Diğeri ise, yazının size ''gayet bilgilendirici'' gelmesi. Hani ,yazı gayet bilgilendirici olmaktan ziyade, size öyle geliyor; yazı sizin için öyle. Yazıyı okurken yeni malumatlar edindiniz, hatta belki bu malumatlar istikametinde bir takım uygulayışlara da giriştiniz, yazıdan istifade ettiniz...Peki, ya o vakit yazı hakkında bir ''gayet bilgilendirici'' yorumunun yapılmış olmasının yerini, bir ''yazı benim için gayet bilgilendirici oldu'' nun alışına ne dersiniz?.. Bir yazıyı yorumlayışın yerine, gayrı bir yazının size n'eettiğinin, yazının sizdeki etkisinin betimlenmesinin, bu betimlenmenin aktarılması gelse, yorumun yerini paylaşım alsa, baklava olmaz mı?.. Siz hangisi için teşekkür ettiniz?
  6. Sayın Muratcan.ktl, size gönderdiğim mesajda topla ilgili tavsiyeyi bulacaksınız.
  7. Sayın Muratcan.ktl, Sözlerime evvela, kullanılsa da kullanılmasa da her şeyin eskiyip yıprandığını, giderek dağılıp, okyanusta belirip kaybolan bir dalga misali, kah bize uzun gelen kah bize kısa gelen sürelerde belirip kaybolduğuna işaret ederek başlamak istiyorum. Geliniz en azından bu yazıda, en çok kullanılan lastikleri ''atak'' lastikleri olarak sınıflandıralım. Oyuncular bu atak lastiklerinin en çok şu iki niteliğinden istifade etmektedirler. Bu niteliklerden ilki, lastiğin topu zıplatması, vuruş sırasında topu ileriye göndermeye, hızlandırmaya katkıda bulunmasıdır. Diğeri ise lastiğin sürtünme, ''topu tutma'' niteliğidir. Bu niteliği topa direk vurmalardan ziyade, rakedi topa daha çok teğet geçerek, sürterek yaptığımız envai çeşit falso kazandırmalarda kullanırız. Lastiğimiz topu iyi tutuyorsa onunla topa daha rahat ve çok falso verebiliriz. Elbette ki bu iş için gerekli tekniği iyi uygularsak. Aynı zamanda topu iyi tutan bir lastik rakipten dönerek gelen toplara karşı da daha tepkisel olacaktır, yalınız şimidi bu bahse girmeyelim. Raketimizin lastikler haricinde kalan tahta kısmı, ''tahta'', iki, üç, beş hatta on, yirmi yıl gibi oynanmamalarda, özellikle de raket kılıfında saklanıyorsa, aşırı nemli, küflü ortamlarda da değilse öyle pek etkilenmez dersek, doğruya yakın laf etmiş oluruz. Tahta sıcak etkisiyle biraz kuruyabilir, o vakit hassasiyetinize bağlı olarak oyun sırasında verdiği hissi biraz değişmiş bulabilirsiniz belki ama bu hiç te ölümcül bir etki değildir. Yıllarca kullanabilirsiniz tahtayı. Eveeet, gelelim zurnanın zırt dediği, endüstirilerin bolca ekmek yediği yere, lastiklere. Lastikler, havayla temas halinde oldukça oksitlenirler, yani usul usul yanarlar. Direk güneş altında bırakırsanız da hususiyetlerini pek çabuk, özellikle de sürtünme hususiyetlerini kaybederler, yüzeyleri parlamaya başlar; gayrı ''kabak'' hale, topu tutmaz hale gelirler. Top, böyle yüzeylerin üzerinde kaymaya başlar, artık bu lastikle eskisi gibi falso veremeyiz, ayrım çok aşikar hale gelir. Lastiğin topu hızlandırma özelliği de azalır, lakin bu azalma, sürtünme azalmasından nispeten daha az olmaktadır. Velhasıl lastik, bir atakçının ekmeğine artık yağ süremez hale gelir. Tabii bu kabak lastikleri veya özel olarak değişik derecelerde kabak olarak imal edilmiş lastikleri raketlerinin bir yüzünde ''anti-topsipin'' olarak kullanıp oynayan oyuncular da vardır, yalınız şimidi bu bahse de girmeyelim. Lastik güneş altında kalmasa da, oksitlenme, eskime olacaktır ama daha yavaş. Lastiğin, ondan bekleneni vererek oynama ömrü olarak kaba ölçü, yaklaşık 80 saattir. Oyun dışında raketi hemen kılıfına veya bazılarının yaptığı gibi naylon torbaya koyup bağlarsanız bu ömre birkaç saat daha ekleyebilirsiniz. Neden? Zira oksitlenme için Okisijen'e lüzum var. Kılıfın içindeki Okisijen yanmada harcanınca, raket yeniden taşraya uğratılana kadar yanma yavaşlar ve durur, lakin bir eskiyiş, bir çürüme inceden inceye ağır ağır devam eder. Bu bakımdan, fabirikadan çıkan naylon ambalaj içindeki lastiklerin ''raf ömrü''nden söz edilir. Bu yaklaşık 2- 2,5 yıldır. Kılıfında ve veya naylona sarılı olarak muhafaza edilirse, havayla teması kesildiği nispette, 2-2.5 yıl kadar sonra o lastiklerle yine oynanabiliyor. Öyle hemen kabak olmuyor lastik, yalnız şimidi onunla oynariken eskidiğini, bir şeylerin yitip gitmiş olduğunu hissetmeniz de muhtemeldir. Çin lastikleri, havayla teması kesilir veya aza indirgenerek saklanırsa, özellikle yüzey sürtünmelerini korumak bakımından epey dayanıklılar. Sayın Muratcan.ktl, Raketinizi kılıfından çıkarıp, bulunduğunuz mekanda, sipinks çekerek, kesme yaparak, karşıya koyduğunuz bir yastığı şişlemek için çivi çakarak, bu esnada raketinizi ve kendinizi gözleyerek kendi deneylerinizi yapınız, rakedinizle oynayınız. Elbette masa başına geçip oynamanın yerini tutmayacak da olsalar, bunları deneyimlemek işe yarayabilir. Nasıl, rakediniz, lastikleriniz eskimiş mi? Daha dikkatle baktığınızda suallerinizin dağılmaya başladıklarını görmeniz kuvvetle muhtemeldir.
  8. beşyüziki

    Topun rakibe çarpması

    Sayın Timo Boll, Bende, yukarıda kaleme aldıklarınızın, başlıbaşına başka bir başlık altında değerlendirilmesinin yerinde olacağına dair bir kanaat hasıl olduğunu ifade etmek istiyorum. İlaveten, yazım kurallarını ve yazdıktan sonraki düzeltmeleri elden geldiğince gözeterek yazmak yalınızca oluşturduğumuz metni anlaşılır kılmakla kalmayacak, işin böyle yapılması için gereken disiplin ve dikkat sayesinde bizi de pişirecektir.
  9. beşyüziki

    Topun rakibe çarpması

    Sayın Esrarte, şayet neşriyatım arasında masa tenisi üzerine kaleme alışlarımı tetkik edecek olursanız, muhtemeldir ki, bu satırların müsabakaya, maça yönelik olduklarını, dolayısıyla kazanmaya yani savaşa yönelik olduklarını, böyle bir perspektiften bakılarak yazıldıklarını, görmekte gecikmeyeceksiniz. Bu perspektiften, rakibi kendi sahasının üzerindeyken topla şişleyerek sayı almakla, diğer sayı alma yöntemleri arasında bu bakımdan zerre kadar da olsa bir ayrım yapmadığımı bilmenizi isterim. Takdir edersiniz ki masa tenisi maçında muzaffer olmak, pek çok hususu kendine puvan aldıracak şekilde değerlendirebilmeye bağlıdır ve bu hususlardan birisi de rakibin pozisyonunundan envai şekilde istifade etmektir. Rakip masadan iyice açılmışken topu kısacık bırakıp rakibin belini kırmak ne kadar ''fair'' ise, masa üstünde adam şişleme de o kertede ''fair'' dir.
  10. beşyüziki

    Topun rakibe çarpması

    Kuralla ifade edilen, masa sınırları içinde topu kesemeyeceğin değil, böyle bir durum ortaya çıkarsa sayıyı karşı tarafın alacağıdır. Topu masa sınırları içinde kesmek sana men edilmemiştir. Bu sana yasaklanmamıştır. İstersen, kesebilirsin. Lakin bunu yapmakla rakibe sayı vermiş oluyorsun. Şimdi bunu kullanıp kullanmamak sana kalmış. Hani mesela sıfıra karşı götürdüğün rakibe bir sayı vermek için kullanabilir veya 10-0 mağlup iken o seti bitiriverip sonraki sete başlamak için kullanabilirsin. Bununla beraber, topun sen kesmek istemesen de masa üstündeyken sana çarptığı da oluyor; bu mesela çift maçlarında daha çok olan bir şey. Kurala göre top sen istemeden de sana çarpsa sayı rakibin. Dolayısıyla oynarken tüm bu değişik vaziyetleri kollamak da sayı almak açısından ehemmiyetli. Özellikle çift maçında, direk masanın üzerinde olan rakibin raketine, koluna nişan alarak şut atma, rakibi masa üzerindeyken şişleyerek sayı alma vuruşları da var ve dahi bunun antremanları da var. Yapması zor ve ekstra ama var. Yapabildiğinde ise çok zevkli ve eğlenceli.
  11. beşyüziki

    Topun rakibe çarpması

    Budur. Bariz veya değil, vurduğum top karşıya çarpmadan dışarı giderken rakip, raketi , takıları, giysileri veya bedeniyle kendi sahasının üzerinde bu topa değmeyecek. Değerse sayı benim olur. Top karşıya çarpmadan dışarı giderken, rakip kendi sahasının dışında topa vurabilir, topu tutabilir veya hiçbir şey yapmaz; hepsinde de sayı rakibin olur. Saha alanından kasıt, rakip masa alanının kenar çizgilerinden tavana doğru dikey yükselen hat ve o hattın içinde kalan alandır. Bazı toplar dışarı gidiyor gibi görünse, topun hareket ederken çizdiği çizgi top henüz masa üzerindeyken o an bizde dışarı gidiyormuş gibi bir izlenim uyandırsa da, bazen son anda masaya veya kenarına çarpmaktadır. Dolayısıyla, ''masanın üzerindeyken topa dokunmama'' genellemesi özellikle bu tarz toplara yönelik olarak burada yerini almıştır. Kural, haliyle, mesela çok yukarıdan gelen, bize kesin, bariz dışarı gittiği izlenimini veren ve sonunda hakikaten de öyle olan topları da kapsamaktadır. Arada onlar da yanmaktadır. Evet, o toplara da kendi sahan üzerinde dokunmayacaksın, yoksa sayı benim olur. Bu bir kabullenip, öyle oynama biçimi; bunun böyle oynanması taraftarıyım. Kural, bir genelleme. Oysa ''bariz dışarı giden top'' özel bir durum, ''dışarı mı gidecek yoksa masaya mı çarpacak'' gibi bir top başka bir özel durum. Kural, özellikle, bu ikinci tür topların değerlendirilebilmesine yönelik, topun hareket sürecinin tamamlanmasını bekleyip, böylece emin olmamıza yönelik. ''Bariz dışarı giden'' toplara da uygulanmasına, onları da kapsamasına şarlamayalım. Öyle bile olsa, o toplara masa üzerinde dokunmayalım, o toplarda da kuralı uygulayarak oynayalım. Böylece, dışarı giden toplara masa üzerinde dokunmaktan kaçınma şeklinde aktifleşen bir maharet de oyunun bir parçası olur, dikkatimizi biler.
  12. Paylaşım için teşekkür ederim. Evvela, linkteki metni alakayla ve dahi lezzet de bularak okuduğumu, akabinde ise, tatsız bulunma pahasına aşağıdaki hususları kaleme almaktan kendimi alamadığımı ifade etmek istiyorum. - ''Magnus Effect'' zaten her çeşit tahtayla yapılan vuruşlarda gerçekleşmekte. Sipin yapıldığında topun yörüngesi öyle, kesildiğinde de yörüngesi böyle; evet, o grafiklerdeki gibi zaten. Muharririn, bu hususu yapacağı tahtaya bir dayanak yapmasını, sanki magnus etkisi diğer tahtalarla gerçekleşmiyormuş gibi , ''bu etkiyi verecek bir tahta olmalı, Joo'nun böyle bir tahtaya ihtiyacı var'' gibisinden, yaptığı işi ballandırıp, ürünü ve üzerinden kendini inceden pazarlamasını, anlıyorum; lakin, bu dolmayı, doğrusu yiyemeyeceğim. - Muharrir, bu hususta 14 yıldır çalıştığını ve sanıyorum 12 taneden fazla tahta örneği denediğini yazmış. Bu dolmayı yiyebilirim; bu olmuş olabilir. İlaveten, muharrir 14 yılda 12'den fazla tahta örneği denemiş olduğunu yazmayı, okuyanlara, konu üzerinde ne kadar yoğun çalıştığı izlenimini verecek bir şey telakki ediyor da olabilir. Lakin bu dolmayı da yiyemeyeceğim. Zira ''şu kadar yıldır şu işi yapıyorum'' kalıbı, aslında o işi o kadar zamandır yapıyor olduğunuzu değil, o işi ilk defa yapmaya başlamanızdan beri geçen zamanı ifade etmektedir. Kendimizi kandırmanın bize yararı olmaz. Ne de olsa muharrir 14 yıldır Joo'ya tahta yapmakla uğraşıyor değildir. Hele de 12'den fazla tahta denediğini yazmış olması yok mu; senede bir tahta bile yapmamış yani hani... Ayrıca 12'den fazla da yapabilirsin. Bu, bu işin gereği, yapmalısın da; kaç tane gerekiyorsa o kadar yaparsın. Mesela Tenergy prototipleri kimbilir kaç tane, 170?.......140?.....120?......T64 var mesela; 64üncü seçilen... Gerçi muharrir yazısının sonunda bu iş tabii bitmiş değil diyor; bu da hoş...E, herıld yani. Aslında bu iş bitmiş. O da Butterfly Diode. Joo bu tahtayla, bu terkiple oynuyor. Lakin Joo Butterfly'dan ayrıldı.. Şimdi Diode terkibinde tahta isteniyorsa Butterfly'a özel Diode yaptırtmak gerekir. Sonra da onun üzerine Nexy sap yapıştıracaksın...Falan filan...Ama her şey biter, her şey gelir geçer... - Muharririn, tüm katları ayous yapması, eski 5 -7 veya 9 katlı çin mali PF4 -08 tarzı tüm katmanları ''bass wood'' tahta yapımını hatırlattı, ona koşmuş bir bakıma. Zira illa, şimdi bu başka bir firma ve Diode'un aynısı bir tahta üretmek yerine illa Joo'nun oynayacağı başka bir tahta üretilecek. 7 katlı yeni Nexy Joo Seahyuk, ortada Diodu'u hatırlatan 5 eşit kat ve üstte onları kaplayan iki ince katmandan oluşuyor, gibi görünüyor. Clipper'ları da hatırlatıyor. Tahta nasıl hissettiriyor, henüz oynamadığımdan bilmiyorum ve değerlendiremeyeceğim ve asal olan da tahtanın ''nasıl oynadığı''. Daha doğrusu insan Joo Se Hyu'ğun bu tahtayla nasıl oynayacağı. Onda gayrı bu tahtayı kullanma konusunda bir kanaat hasıl olacak mı... İlaveten, daha az asal, oyun açısından ehemmiyetsiz ama yine de kimilerince ehemmiyetli bulunan bir husus daha var: tahtanın görünüşü ve işçiliği. Kanaatimce bu da bir ekipman bilgi yorum yazısında kendine rahatça yer bulabilecek bir husus. Tahtanın biçimi gayet iyi, bilinen, oynanan, kanıtlanmış bir sıtandart kalıp, kesim. Sap hem konkav hemi de düzlerde bir nebze daha kalın, dolgun olabilirdi belki. Kendi adıma, iktiza ettiğinde, kalın sapı inceltmeyi, ince sapı bant sararak kalınlaştırmaya her zaman tercih etmekte olduğumu da şuracığa iliştireyim. Bir nebze kalın saplı üretim, şayet sonradan sap inceltme yapılacak olursa elimizin ağaçla temasını korumuş olmağa yarıyor. Gelgelelim bu tahta, onu bir Butterfly ya da bir Nittaku tahtayla kıyasladığımızda ikinci kalite görünüyor. Bunu, hem sap üzerinde seçilen renk ve biçimlerde, hem de saptaki şeffaf plastiğin altındaki yazıların tasarım, renk, kompozisyon ve baskı kalitesinde görmek mümkün. Doğrusu, masa tenisi tarihinin gelmiş geçmiş en büyük sanatçı-şair-kesmecilerinden birine tahta yapıyorsam bununla yetinmezdim. Bu mudur yani... O tahtayı, tahta yapım ustalarının Joo Se Hyu'ğu kimse ona vereceksin, o yapacak.
  13. Joo Se Hyuk'un P3alpha R ye geçtiğine dair sair forumlarda yaptığım okumalardan edindiğim bir malumat var. Evet, geçmiş olabilir... P3 alpha R nin ''aspect ratio''su, nam-ı diğer yükseklik genişlik oranı Curl P1R'ye göre daha düşük. P3 daha az ''aldatıcı'' lakin P3'le daha kolay oynanıyor, pütürler kısa olduğundan topa her türlü müdahale, özellikle atağa yönelik vuruşlar çok daha rahat ve yüzdeli yapılıyor. Bu lastiklerin kauçuklarının hamuru aynı. Dolayısıyla tekniğiniz iyiyse ve çalışkansanız, hele de Joo'nun kesmecilikteki elit seviyesi malum; uzaktan neredeyse P1r kadar dolu kesme yapabilirsiniz. P1R'nin aldatıcılığı artı uzaktan sert ve sipinli topları kesmede sağladığı rahatlık ve etkisi ile, P3alphaR'nin atağa daha elverişli olması değiş tokuş edilmiş. Joo, oyununda masaya yakın bh ataklarını arttırma lüzumunu da hissetmiş ve bu bahste ekmeğine yağ sürebilmek için P3alpha R'ye geçmiş olabilir. Şahsen yine P1R'ye, ya da muadili bir uzun pütüre dönebileceği kanaatinde olduğumu da naçizane eklemek istiyorum. Hyuk, geçmişte, kısa bir süre Feint Long2 ve Grass DTecs kullanıp sonra yine Güney Kore defansçılarının neredeyse olmazsa olmazı P1R'sine dönmüştü. Olmuş çünkü o, oturmuş o ekipman onunla, onuno yunuyla. P3'le ''daha rahat'' atak yapılıyor ve top ''pis'' gidiyor. P3 topu iyi tutuyor, daha allround. İlaveten P3 uzaktan kesme bahsinde doğrusu hiç de fena değil. Hele de Joo'nun elinde. Yeni toplar da daha ''sipinsiz''. Joo Sae Hyuk buna adeta, hem fh. lastiğinde daha önce Tackifire Drive ve Tenergy 64 kullanmış olmasına rağmen, bugün forhendinde, günümüz topuna anca sipin ''verebilen'' çin lastiğine geçerek mukabele ediyor... Yaş da ilerliyor tabii. P1R'nin balını had safhada emebilmek için uzun rallilerde, çok koşarak ve tam hareketlerle keserek oynayabiliyor olmak gerekiyor. 27-28 yaş umumiyetle düzeyi koruyarak böyle oynayabilmenin sonu.. P3alphaR Butterfly'ın Feint-Soft muadili ki Feint-Soft'u Kuzey Koreli iki en üst düzey defansçı kullanıyor, mesela Jang Song Man ve Kim Song I . Joo 2003'te Bercy'de final oynadığında, Butterfly'ın daha önceki yıllarda piyasaya sürmüş olduğu ilk jenerasyon Diode 'lardan biri ile oynuyordu. Bu seri tahtalardan çarpılma, konkavlaşma yakınmaları geldi ve modelin üretimi durduruldu. Lakin Joo'nun muvaffakiyetleriyle bu ekipmanın adı yeniden duyuldu, 2 el fiyatı arttı, aranır, sorulur oldu. Butterfly sonradan, daha pahalıya, bu tahtadan pek sınırlı sayıda özel üretimler yaptı. Kesenin ağzını güzelce açtığınızda özel sipariş Diode'unuzu Butterfly-Japonya'da yapıyorlardı. Belki hala da yapıyorlardır. Butterfly, Joo'nun 2003 muvaffakiyetini izleyen dönemde Joo Se Hyuk tahtasını üretti. Lakin bu tahtanın terkibi ilk jenerasyon Diode'lardan farklıydı. Bu Joo Se Hyuk tahtalar, bir bakıma ikinci katmanına yumuşak bir ağaç konmuş daha ince katmanlı Mazunov tahtalardı. Joo'nun bu yeni tahtaları denememiş olduğunu tasavvur etmek benim için ziyadesiyle müşkül. Lakin Se Hyuk'un çok uzun bir süre, sapı Joo Se Hyuk tahtasının sapıyla kaplı Diode tahtalarla oynadığı da malum. Ona ''alışmış'', beden ona akortlu. Son yıllarda ise içi dışı Joo Se Hyuk tahtalarla oynuyor idi. Sonra Joo Butterfly'la çalışmayı bıraktı. Bugün Güney Koreli defansçılardan Seo Hyo Won özel yapım Diode tahtalardan biriyle oynuyor hala. Bu günkü Diode V adında piyasaya sürülmüş olan tahta , iki çeşit ağaçtan,neredeyse 5 eşit kalınlıkta katmanları olan 1. jenerasyon Diode'lardan bambaşka bir tahta. Diode 5' i canlı tetkik etmiş olmamakla birlikte resim, yazı ve videolardan edindiğim malumatlar uyarınca şunları söyleyebiliyorum: - Diode5'in ''hızı'' ağırlığı, ebadı,''kontrolü'' ve ''sipinliliği'' Joo Se Hyuk ve Diode'a az çok yakındır, Diode V onların muadilidir. - Diode V'in üst katmanı muhtemelen, şimdiki Hadrawshield'lerde kullanıldığı gibi, eski Matsushita Pro'larda kullanılan üst katman. Alt katmanlar da eski Joo Se Hyuk tahtalarda kullanılan katmanlar olabilir. En azından merkezindeki çekirdek katmanın Mazunov'da da kullanılan ağaç olduğu konusundaki kanaatimi ifade etmek istiyorum. Yanılıyorsam, doğrusunu yazınız. Diode V'i bugün Ruwen Filus'un kullandığını görüyoruz. Emin olunuz, şayet Filus Diode V saplı Joo Se Hyuk mu kullanıyor yoksa harbi Diode V mi bilseydim, onu da buraya yazmakta zerre tereddüt etmezdim. Nexy Joo Sae Hyuk'un ise üst katmanı limba gibi görünüyor. Diğer özellikleri açısından da bu tarz tahtaların muadili olduğu kanaatindeyim.
  14. beşyüziki

    Sünger

    Sayın Esrarte, Kim, kim belirtiyor, belirten kim? Markalar arasında ''Lastik'' diye bir marka var da, süngerin sertliklerini mi belirtiyor? Eğer öyleyse, sünger sertlikleri sadece ''Lastik'' markalı lastiklerde mi belirtiliyor? Başka markalarda belirtilmiyor mu süngerin sertlikleri? Peki bir süngerin değişik sertlikleri var, onlar belirtiliyor, tamam. Peki ya farklı süngerlerin değişik sertlikleri, onlar belirtilmiyor mu? Yoksa, alıntı cümlesini bir kez daha okuduktan sonra, şuracığa, kendi kendime ''haklısınız, dikkat etmemişim aceleye gelmiş, orasına dikkat etmemişim, telefonla yazdığımdan böyle olmuş'' falan diye yazıp, sonra da kendi kendime bu yazdığımı okuyup mu avunayım? Velhasıl, bahis konusu rakamlar sünger sertliklerini ölçülendirmede kullanılıyor. Üst lastikler ayrı bir bahs. Bu konudaki sayılar üst lastiği değil, alttaki süngerin sertliğini ifade etmeye yaradığından, ''lastik sertliği'' yerine ''sünger sertliği'' veya ''lastiğin süngerinin sertliği'' terimi kullanılırsa baklava olur. Sayın Luctost da zaten daha başlarken bu yönde hareket etmiş; konu başlığına ''Sünger'' yazmış.
  15. Hou Yingchao All+/ Off- bir tahta üzerinde forhendinde Çin lastiği, bekhendinde ise 1.4-1.7 veya 1.7-1.9 Spectol kısa pütür kullanıyor.
  16. beşyüziki

    Kombo raket

    Sayın Luctost, bende, tayin ettiğiniz fiyat aralığı içinde, sayın Myilik'in mükemmel bir seçim yapmış olduğuna dair bir kanaat hasıl olduğunu ifade etmek istiyorum. LKT Pro serisinden lastiklerle oynamış idim. Fiyatlarına göre şaşırtıcı derecede kaliteli ve uzun ömürlü olduklarını söyleyebilirim. Hele de oyun haricinde bir raket kılıfında veya çantada tutulup, hava ve güneş ışığıyla olan teması aza indirgenerek saklanırsa, lastiklerin ömrü maksimuma çıkacaktır. Piyasadaki herhangi bir hazır rakete göre bu kombo, oyunun kendisiyle kuracağınız iletişimi canlandırma ve topla yaptıklarınızın ortaya çıkması bahsinde, çok daha destekleyici olacaktır.
  17. beşyüziki

    Pütürlü lastik

    İş iddialı yanlış bilgi ise, lütfedip doğrusunu, neden ''hiç bir kısa pütür düz lastiğe yakın blok yapamaz''mış, arguman neden ''çok'' yanlışmış, yazınız, nasiplenelim. Bir mecliste ''bu bilgi yanlıştır'' diye ortaya çıkınca, bu, onu söyleyene doğrusunu da söyleme yükümlülüğünü getirir.
  18. beşyüziki

    Pütürlü lastik

    Kısa pütür düz lastiğe yakın bulok yapabilir denmiyor ki zaten, ortada böyle bir şey yok. Pütür zaten bulok yapamaz, buloğu pütürlü veya düz lastikli oyuncu yapar. Konuyu oyuncu ve oyuncunun deneyimi üzerinden görmek ve ifade etmek yerinde olur. Ne de olsa bahis konusu işlevlerin enerjisi oyuncudan gelmektedir, ekipmandan değil. Ekipman kendi kendine iyi veya kötü buloklar falan yapmamaktadır. İtiraz edilecekse de, bunun olması için asgari bir gerek ve yeter koşul var. Önce itiraz edilen şeyi, konuyu, doğru ifade etmek gerekir ki, bunun üzerine itiraz bina edilebilsin. Kısa pütürlü lastiklerin topla temasına pütürlerin aralarındaki boşluklar da dahil olur. Düz lastikteki gibi temasın gerçekleştiği alanın tamamı topa değmez. Dolayısıyla kısa pütürler sipinli topa düz lastiklerden daha az reaksiyon verir, falsodan daha az etkilenirler. Bu manada kısa pütürlü lastiklerle bulok daha kolaydır. Yalınızca bulok değil, sipinli her tür topa kısa pütürle müdahele etmeyi, düz lastiğe göre daha kolay buluyorum. Kendim böyle deneyimledim. Başka oyuncuların da oynayıp, durumu benzer şekilde ifade ettiklerine tanık oldum. Ha, bulok sırasında kısa pütürün açısını ayarlamak düz lastiğe göre daha zordur, kısada açı iyi ayarlanmazsa bulok yaparken top kayar düşerlere falan ise hiç giremeyeceğim. Sayın Bilal OLGUN, bu bahiste sizi Liang Geliang, Gao Jun, Liu Guoliang, M.Falck, Mima Ito, He Zhi Wen ve tüm bir doğulu batılı, kısa pütür şeykhend, penhold hitter- bulokır kuşağına havale ediyorum, isterseniz derdinizi onlara anlatabilirsiniz.
  19. beşyüziki

    Pütürlü lastik

    Muhakkak, muhakkak... Bir kere bu soru öyle bir sorulmuş ki, soran, bizden kendi yaşadığını, kendi deneyimlediğini, bizim dillendirmemizi ister gibi soruyor, bunun sorumluluğunu, bu işi bize yıkıyor. Oysa bunu kendisinden başka kimse yerine getiremez. Kısa pütürlü bir rakibe karşı oynayınız, ona hiç sipin yapmayınız, böyle oynayıp, ondan gelen topları dikkatle tetkik edip, o oyuncuyla, o oyun deneyiminize ilişkin olarak sualinizin cevabını alınız. Sahip olduklarımız arasında, deneyimimizle kazandığımız bilgi ile ödünç aldığımız bilgiyi birbirinden ayıralım. Deneyimimiz üzerinden konuştuğumuzda harbi konuşmuş oluruz. Ben bunu böyle yaşadım veya ben bunu böyle okudum ya da bana böyle söylendi diye sözümüzün kaynağının ayırdında olmak, iktiza ettiğinde de belirtmek ehemmiyetli. İlaveten, bu iki bilgi edinme yolunun her ikisini de kucaklamayı ihmal de etmeyelim. Velhasıl, suali umumi bir soru telakki edip, cevaben satırlarımı bu telakki üzerinden kaleme aldığımı ifade etmek istiyorum. ''Genellemelerle düşünür, özelde yaşarız'' sözü yerindedir. Herkesin biricik, eşsiz olduğunu hatırlamak ve her durumu kendi başına ele almak gerekir. Mesela artık üretilmeyen bir parçanın yerine yenisini, elle yeniden yaparken veya benzer başka bir parçayı oraya uysun diye modifiye ederken ve yerine takarken çıkan sorunları halledip, çözerkenki gibi. Mesela, deprem sonrası her göçüğün eşsiz olduğu ve her altta kalanı kurtarmak için, işçilerin o an, kütlelerin oradaki özel durumuna uygun, eşsiz bir yol izlemesinde olduğu gibi. Önemli olan gözünü açmak ve bahis konusu doğrunun umumi mi hususi mi olduğunun ayrımını yapabilmek. İkisini de dışlamadan, hem özel hem de genel doğruyu ayırdedelim. Ve ikisini de kucaklayalım. Pütür kullanan oyuncunun yaptığı bulok, şutop, şut, kesme ve sipinks hareketleri düz lastikle oynarken yaptığımız hareketlere çok benzer. Sipinsiz oynandığında bu nispeten az aldanışa sebep olur. Ne de olsa pütürcü de topa ''düz'' vurmakta ve top da ''düz'' gelmektedir. Sipinli oynarsak da, pütür topun sipinini yediğinden, rakibin yaptığı hareket düz lastikle yapılanın aynısı gibi görünse de, pütür, topun hız, frekans ve tonunu bir anda değiştirir. Arada gayretimize rağmen rakibin hiç zorlanmıyormuş gibi karşılık vermesinin yarattığı psikolojik faktörler ise apayrı bir bahs tabii. Velhasıl, bunlara intibakımızın artması deneyimimizin artmasıyla, oynamakla olur.
  20. beşyüziki

    Pütürlü lastik

    Evvela, aşağıdaki satırları, üstteki cümlede ''pütür'' sözcüğüyle kastedilenin ''kısa pütürle oynama yolu, kısa pütür kullanarak oynamak, kısa pütürle oynama sistemi veya yaklaşımı'' olduğunu kabul ederek, öyle varsayarak, bunun üzerinden kaleme aldığımı ifade etmek istiyorum. Kısa pütürle oynayış, yalnızca sizin yapacağınız hatalardan sayı almak, size hata yaptırmak üzerine kurulu değildir. Hangi ekipmanla oynuyor olursanız olun, her oyun tarzı rakibin yapacağı hatalardan sayı almayı zaten içerir. Lakin kısa pütür kullanarak oyun, bundan daha da fazlasını ihtiva eder. Kısa pütür, yüzey özelliği nedeniyle falsodan az etkilendiğinden, kullanana, sipinkslere, kesmelere, kısaca falsolu toplara karşı, düz lastiğe nispetle çok daha rahat direk atak yapabilme imkanı tanır. Burada, ''şüphesiz bu hususta tekniğiniz iyiyse'' demeye gerek bile görmüyoruz. Kısa pütürle bulok da düz lastiğe göre daha rahat yapılır. Ataklar ekseriyetle çivi (şut) şeklindedir, sert blokları ve daha nadir nispeten az falsolu sipinksleri de buna dahil edebiliriz. Bu ataklar, rakipten gelen toplar daha yükselir veya top en yüksek noktasındayken yapılır. Masaya da yakın oynanır kısa pütürle. Uzaklaştıkça etkisi azalır. Masa tenisinin ilk oynanmaya başladığında raket yüzeylerinde yalnızca tahta var idi ve bir süre sonra bu yüzeyler zımpara kağıdıyla kaplanarak oynandı. Daha sonra ise raket yüzeyleri altında sünger olmayan kısa pütürlü kauçukla ( lastikle) kaplanarak oynanmağa başlandı. 40'larda 50'lerde tüm masatenisçiler süngersiz kısa pütürle kaplanmış raketlerle oynuyorlardı. Yalınızca bu ekipmanla nice dünya şampiyonaları yapıldı. Bu gün bu yol, ''hardbat'' yolu, günümüz masatenisine paralel, başlıbaşına bir yol, başlıbaşına bir masa tenisi oynama seçeneği olarak varlığını sürdürmekte, nice hardbat turnuvaları yapılmaktadır. 50 sonlarında ise kısa pütürlü lastiklerin altlarına sünger eklenmeğe başlandı. Pütürlü lastiklerin ters çevrilerek, sünger yüzeylerin üstüne yapıştırılmasıyla da bildiğimiz düz lastik elde edildi. Düz lastiğin gelişi envai çeşit sipinkse imkan tanıdı, sipinks tekniklerini ve sipinksli oyunu aman nasıl geliştirdi nasıl geliştirdi sormayın. Aynı anda süngerli kısa pütürlerle oynamak da sürüyordu. Arada çıkan uzun pütür ve antileri de bu süreçte hatırlayalım. Tek veya her iki yüzde de süngerli kısa pütür kullanan, masaya yakın şutçu- bulokçu oyun sistemi, günümüzde nispeten az görülse de her düzeyden oyuncu tarafından kullanılmaktadır. Mathias Falck, Mima Ito, Liu Guoliang ve He Zhi Wen'i de bu bahste şöyle bir anmadan geçmeyelim hani.
  21. beşyüziki

    Pütürlü lastik

    Sayın Luctost, sualinizin cevabı evettir. Evet; hemi de onlarca, yüzlerce, binlerce kere evet. Evet, rakibimin kısa pütürlü lastiği var ise, ona da karşı hiç sipinks çekmez isem, pütürün etkisini götürmüş olurum. Elbette burada, ''pütürün etkisi'' terimini, bir hayli açıklanmaya, açılıp, çeşitli yönleriyle ortaya serilmeye muhtaç bulduğumu da gözardı etmek istemiyorum. Bununla beraber, bu konuda ne kadar analiz yapılıp, analizler kaleme alınsa da, bunların tamamı yalınızca zihinsel kalacaktır. Şurası muhakkak ki, canlı olarak tecrübe edilen masa tenisinde gerçek manada inkişaf, ancak ve ancak oynayarak, envai çeşit değişken içinde pişip, harab olarak mümkün olmakta. Bu konu, oynama alışkanlıklarımız, şartlanmalarımız, değişik rakipler ile ekipmanlara karşı oynama deneyimlerimizin yoğunluk ve seviyesi ile de ilgili. Takdir edersiniz ki, hoş, aslen takdirlerden bağımsız olarak, manzara-i umumiyyeye şöyle bir nazar edildiğinde de bu tabak gibi ortadadır; kaldı ki, bu da yetmiyormuş gibi, zaten çoğumuzun bizzat kendi canlı oyun deneyimlerimizden bildiğimiz üzre, çoğu oyuncu düz lastik kullanmakta. Dolayısıyla düz lastik ve ondan gelen toplara karşı çok daha talimliyiz. Bir bakıma, ağırlıklı olarak, düz lastiğe karşı oynamaya şartlanmış durumdayız. Ve oynadıkça da bu şartlanmayı pekiştiriyoruz. Evet; kısa pütürlü rakibime hiç sipinks çekmem, pütürün etkisini götürürüm. ''Düz'', falsosuz oynarım. ''Şutop'' oynarım. Hani maçlardan önce, ısınmak için, çaprazlarda forhend şutop, bekhend şutop oynanıyor ya, işte öyle şutop ağırlıklı bir oyun oynar, götürürüm pütürün etkisini. Ancak pütürcüler genellikle şutop oyunda iyidirler ve bir bakıma, yaygın düz lastik şartlanmasından güzel ''ekmek yerler''. Buna şarlamak değil, uyum göstermek gerekir. Aslen pütürün etkisini götürmenin en iyi yolu, sade düz oyunla değil, her çeşit elemanı kullanarak pütüre karşı bol bol oynamak, onu öğrenmek, şartlanmalarımızı zenginleştirmektir. Pütürle bir kaç vuruş da olsa bizzat oynamak da, bu tecrübeye, bu öğrenişe kendimizi açtığımız nisbette faideli olacaktır. Not: Çok kısa, alçak, sipinsiz ve pek enerjisiz servisler de kısa pütüre karşı ziyadesiyle etkili. Kısa pütür topu az tuttuğundan, böyle sipinsiz, enerjisiz, geberik toplara pütürle düz lastik kadar rahat mukabele etmek zor.
  22. Sun Yingsha maçının finalinde, Liu Guoliang'ın herkes alkışlarkenki ifadesi pek hoş, pek yüklü. O ifadeye bakarken gelip geçenleri sözcüklere dökmeye gayret ettim. Tutku.......Sevmek........Çalışmak........Acı.......Severek yapılmış zorlu bir çalışmanın sonrasındaki doygunluk, rahatlama......Dikkat.....Hoşnutluk......Takdir........Zorlu çalışma süreçlerinin anılarından parçalar......Bir bakış.......O zaman öyle demişti'ler.........Onun ilk geldiği gün.......Gene yaptığı o ona has hareket, bir tebessüm eşliğinde, ''ulan gene yaptı numarasını''........Anlayış.......Öğrenmek.........Bir kuşağı yetiştirmenin sessiz mutluluğu... ...daha eklenebilir. Bir ortak nokta var bu sözcüklerde. Bu ortak nokta şu: Hint tutkusu, Somalili tutkusu, Amerikalı tutkusu diye bir şeyin olmaması ama tutkunun olması. Japon, Türk, Meksikalı, Arnavut, Norveçli hoşnutluğunun olmaması ama hoşnutluğun olması. Yani belki söylerken bir ''Norveçli hoşnutluğu'' diyebiliriz, lakin hoşnutluk Norveçli, Hollandalı veya Arjantinli veya Malili değil. Acının İranlısı, Korelisi, Perulusunun olmaması. Acının olması. Anlayışın Yunanlısı, Fransızı, Rusu, Çinlisinin olmaması, Kübalı, Moğol, Nijeryalısının olmaması. Anlayışın olması. ....
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu sitede size daha iyi yardımcı olabilmek için çerezler kullanılır. Çerez ayarlarınızı buradan yapabilirsiniz, veya devam ederseniz çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız..