Jump to content
Masatenisi.org Forum

beşyüziki

Üyeler
  • İçerik sayısı

    521
  • Kayıt Tarihi

  • Kazandığı gün sayısı

    90

beşyüziki kullanıcısının tüm içeriği

  1. beşyüziki

    Ekipman

    Sayın Hakan KIRIK, Her halde bunu derken,oynadığınız, antıremanlar, temrinler yapabildiğiniz( sağlık; bir diğer nakit)zamanı kastediyorsunuz. Bende, son cümlenizdeki bahse ise katılamayacağım istikametinde bir kanaat hasıl olmuş durumda. Lakin, cümlenizi bir kerre daha okumamın ardından, az önce hasıl olan kanaat yavaşça eriyen bir bulut misali çözülüverdi. Cümlenizi sanki, ''kim daha çok oynarsa, tekniği olsun olmasın, üst seviyeleri yenecek duruma geliyor''...Diye yorumladığımı ayrımsadım. Oysa kastedilen o değil, çok oynayan oyuncuların üst seviyeleri ''zorlayacak'' duruma gelmeleri...Kanaatimce, bir oyuncuyu '''zorlayacak '' duruma gelmek, züğürt tesellisidir. Muzaffer olunmadık ve rakip, kelimenin tam manasıyla perişan edilip, ezilmedikçe ''zorlamış olma''nın her hangi bir ehemmiyeti yoktur. Bu tip lakırdıların, enikonu ilginizi çeken, kulüp sohbetlerinde belki bir nebze ehemmiyeti olabilir. Sayın Hakan KIRIK, Çok oynayanların, üst seviyeleri zorlaması bizim yorumumuzdur. Yoksa bazı limitler vardır, bunları ne denli çok oynarsanız oynayınız, aşamazsınız. Aşamazsınız. Dünya ilk 100'ünden herhangi biriyle yapacağınız ''ciddi''' maçlar, en çok, 11-0, 11-0 ve 11-1,2 gibi, ( o da balık yapmanız ihtimalini göz önünde bulundurarak 1 sayı) sukorlarla neticelenecektir. Bir tane servislerini bile kurtaramaz, iki tane sipinkslerine bulok yapamaz, topu göremezsiniz..Umarım, bunun, gönderilerine, ''orta seviye bir oyuncuyum'' diye başlayan bazı yeni başlayanların takdirlerine bir yararı olur. Ama tabii en iyisi, böyle bir olayın başlarına gelmesi, bunu bizzat yaşamaları. ''Aman da ben nereden bulacağım, bu dünya sıralamasında ilk 100'den oyuncuyu?'' Derseniz de, o vakit olsun ,dünya ilk 300'ünden birini bulursunuz o vakit...Nasl'olsa şu ya da bu şekilde, kendinizden bihaberliğinizin derecesi hakkında bir şeyler açığa çıkacak, bu vesileyle, oyunculuk düzeyinizin takdirini, bir nebze daha gerçekle bağlantılı bir şekilde yapabileceksiniz. Elbette, bunda, 11'e 0, 11'e 1'lik kaybettiğiniz setlerin, sağınızdan solunuzdan vızır vızır geçen sipinks ve fast sipinkslerin, o göremediğiniz çakışların ve kısa bırakmalarda kırılan belcaazınız misali pek çok etkenin payı olacaktır. IMPERIAL Wilfried Lieck, st BUTTERFLY Tackiness Drive, 1.1-1.3 mm. Kırmızı BUTTERFLY Feint-Soft 1.1-1.3 mm. Siyah
  2. beşyüziki

    Ekipman

    Sayın Hakan KIRIK, Bendeniz ''genel'' değilim. Hani ''orman'' değil de, ormanı oluşturan tek tek diğer ağaçlar gibi, tek bir ağacım. Zaten siz de satırlarınıza ''Sayın GENEL'' değil, ''Sayın 502'' deye başlayarak, genele yazmadığınızı göstermişsiniz. Sayın hakan KIRIK, Bilmem hiç dikkatinizi çekti mi, ''genel'' sözcüğünü (kavramını), yazışmalarımızda, kendi aramızdaki sohbetlerde, tartışmalarda pek sık kullanırız. Yani, en azından bana ''sık'' kullanıyormuşuz gibi geliyor. Ancak şunu da eklemeliyim ki, sözcüklerin dünyası dışında, ''genel''le, ne bir yerde karşılaşmış olduğumuzu, ne de ''genel''le her hangi bir yerde karşılaşmış birini gördüğümüzü unutuveriririz. Bunda da, ''genel''in bir sözcük, bir ''mevhum'' olmasının, bir nesne olmamasının büyük bir payı var. Kim söylemişti, kimin lafzıydı şimdi hatılayamadım lakin, gayet yerinde bulduğum hoş bir deyiş var: ''Genelde düşünür, özelde yaşarız.'' Tabii ki Sayın Hakan KIRIK, tabii ki. Nasıl ki ''orman''ın, şu yeryüzümüzde, yanyana gelmiş, tek tek ağaçlardan bağımsız, kendi başına, ayrı bir varlığı yoksa, işte, ''genel''in de, tam da işaret ettiğiniz gibi, istisnaların toplamından başka bir şey olmadığı kanaatindeyim. Her birey eşsizdir ve her vak'a kendi başına değerlendirilmelidir. Herkesin raketi, eşsiz bir şekilde, kendine göre eskir. Olgulara yakından ve dikkatle baktığımızda, bunun böyle olduğu göz önündedir. Eğer var ise, enercimizin kıpırtısızlığı ve bu hale yerleşmiş, buna alışmış olmamız, her vak'ayı kendi başına değerlendirmemize engel oluyorsa ya da o andaki asal ihtiyacımız bambaşka bir şeyse, bunun üzerinde hususiyetle çalışmak gerekir. Çalışma konusundaki isteksizliğin de, enercimizin durgunluğuyla bağlantılı olduğu kanaatindeyim. Unutmayalım ki, maç sırasında, topa, çalışarak, mesela bekend vurmak yerine, ayakları çalıştırarak forhende dönüp, güçlü bir forhend hücumuyla, sayıyı hanemize kaydetmek ve de bu yapışların toplamıyla, neticede, muzaffer olmak işten bile olmayacaktır. Elbette bu denilen, bir istisnadır. Topun o andaki hızı, sipinks miktarı ve yönü, rakibin konumu, masa antremanı dışında bacak çalışması yapıyor veya yapmıyor oluşumuz misali, daha pek çok faktör bu bahste belirleyici olacaktır.
  3. beşyüziki

    Ekipman

    Sayın Hakan KIRIK, Herşeyden evvel, gayet öğretici bulduğum satırlarınız için teşekkürü bir borç bildiğimi ifade etmek isterim. Şöyle bir baktım da, az daha, her şeyin, yapılacakların, hatta nasıl düşünüleceğinin bile önceden belirli, hazır olduğu, içinde kendiliğindenliğe, yaratıcılığa zerre yer bırakılmamış bir kalıplar dizisiyle karşı karşıya olduğum kanaatine varacaktım. Neyse ki, nihayetinde, ''bu iş bana göre değilmiş deyip, raketi satacak'' deyen satırlarınızla karşılaştım. Pekii, eğer öyle olursa, o raketi yeniden satın alan kişi, aynı hevesleri, aynı arzu ve beklediğini bulamamaları mı yaşayacak? Olması pek muhtemel intibaını veren satırlarınızda anlatılanların, olacakları kesinkes önceden bildirdiği kanaatinde elbette değilim. Olaylar başka türlü de inkişaf edebilir elbet. Mes'ele şu ki, muvaffakiyyetlerin cümlesinde yaratıcılık mevcuttur. Harcıdır adeta yaratıcılık, inşa edilen muvaffakiyyet duvarının. E peki, masa tenisi oynarkenki yaratıcılık bundan muaf mı? Elbet değil. Hiç olur mu? Alıntıdaki ilk cümlenizde andığınız seyir, yaratıcılığa yer bırakmamaktadır. Her şey hazırdır (içinde kendim de rahatımdır). Nasl'olsa hep öyle olmuş, bundan böyle de öyle olacaktır. Aslen, yakından temaşa edildiğinde, bu zihni sıkıcılık, bu tekdüzelik ve sıkıntı toprakları, içinde yaratıcılık çiçeklerinin açtığı tarlalardan başka bir şey değildir. Sayın HAKAN KIRIK, neden ''en kısa sürede''? Nereye yetişiyoruz, olacak olanın olduğu, olacak olanın her zaman olduğu şu alemde, bir şey mi kaçırıyoruz? Kaçırıyor olsak bile, o zaman da ''bir şey kaçırmakta'' oluşumuz oluyordur. Haa, rakedi ''en kısa sürede'' almaktan murat, bir an önce, yapılmamış antreman saatleri kazanmaksa, bu, üstünkörü bir bakışla bir kazançmış gibi görünse de, adı üstünde, ''kör'', üstünkörü bir bakıştır. Her zaman, yalnızca, içinde bulunduğumuz anda olduğumuzu unuttuğumuz bir bakış. IMPERIAL Wilfried Lieck, st BUTTERFLY Tackiness Drive, 1.1-1.3 mm. Kırmızı BUTTERFLY Feint-Soft 1.1-1.3 mm. Siyah
  4. Sayın beşyüziki, Doğrusu Sayın belle'ğin, gönderisinde, görünmeyen noktalama işaretlerini eksiksiz ve tam yerlerinde mi kullanıp kullanmadığını merak etmiyor değilim.Elbette, bunu ancak noktalamaları kullanırsa anlayabileceğim. Veya, mürekkep yerine, noktalama işaretlerini limon suyuyla yazarsa, kuruduktan sonra işaretler yine görünmez olsalar da, kağıt, ateş gibi bir ışık kaynağına tutulduğunda yine görünür, okunabilir olurlar. İlaveten, fırsat bulabilirseniz, kendisine, niye kendisinden ''biz''diye, çoğul olarak, birden fazla kişi imişçesine bahsettiğini (biz çaya davet edilmedik mi, bir kelimeyi mi yanlış algıladık ya da atladık....), bununla ne kast ettiğini, sormanızı istirham edeceğim. Zira kanaatim o ki, Sayın bellek, şayet bir hakikati dillendirecekse, dilin kuralları içerisinde, bunu, ''biz'' sözcüğünü değil, ''ben''i kullanarak dillendirmelidir. Elbette, şayet kendisi bir grubun sözcüsüymüş, sanki onların namına bir hakikati dile getiriyormuşçasına söz söylemiyorsa... Sayın beşyüziki, Aslında bu ( ben, biz) tarzı detaylara zerre takmayan bir tarafım olduğunu, siz de biliyor, yaşıyor, deneyimliyor, bu bakımdan Sayın belle'ğin, ettiğiniz lakırdılara alınmamasını, incinmemesini, elinizden, dilinizden geldiğince gözettiğinizin, böyle bir şeyin vuku bulmasına karşı tetikte olduğunuzu ayrımsayabiliyorum. Ona çay demleyip demlememenizin ise yalnızca sizin bileceğiniz bir iş olduğunu takdir ediyorum. IMPERIAL Wilfried Lieck, st BUTTERFLY Tackiness Drive, 1.1-1.3 mm. Kırmızı BUTTERFLY Feint-Soft, 1.1-1.3 mm. Siyah
  5. Sayın The Beyti, Ne kadar çabalarsanız çabalayınız, ne kadar etki oluşturmaya çalışırsanız çalışınız, bunların hiç ama hiç bir faidesi olmayacak, ancak gelişebileceğiniz kadar gelişebilecek, ancak oluşturabileceğiniz kadar etki oluşturabileceksiniz. Neden mi? Çünkü her zaman olacak olan olur. Yalnız, izole, varoluşun geri kalanından ayrı düşmüş değilsiniz; birlik var. Bulunulan anda, varoluştaki her bir şey, buna cebimizdeki bozuk paradan, mutfakta açık kalan suya, ayazda titreyen yapraklardan, en uzaktaki bir galaksideki yıldız ve gezegenlerin hareketleri de dahil, her şey, birlikte hareket etmektedir. Kendi başınıza olup biten üzerinde bir takım tasarruflara sahip olabileceğinizi sanıyorsanız, bunun bir ''sanma''olduğu açığa çıkmakta gecikmeyecektir. Mes'elelere, acele etmeden, rahat ve alışık olduğumuza nazaran daha dikkatli bir şekilde bakınca, bunun böyle olduğu görünmektedir. Yine de çaba, gerekir. Zaten olmakta olanı oldurmak için çabanın lüzumu yoktur, lakin, çaba sayesinde olanı öyle olduramayacağımızın deneyimini yaşar, okumak ve biri bize dikte etmeksizin, o konuda bir şeyler öğrenmiş oluruz. Zamanla, bu öğrenmeler - ki bunlar ezberlerden çok, çok daha kıymetlidirler, sizindirler - kendiliğinden, sizin bu konuda en küçük bir çaba göstermenize gerek kalmaksızın, birikir, bir birikim oluştururlar. Bu olacaktır. IMPERIAL Wilfried Lieck, st BUTTERFLY Tackiness Drive, 1.1 mm BUTTERFLY Feint-Soft 1.1 mm
  6. beşyüziki

    Ekipman

    Sayın Hakan Kırık, Belki de Sayın MAVİ'nin çok düşünmeye ihtiyacı vardır, belki de işlerini çok düşünerek yapıyordur. ''Çok düşünmeye gerek olmadığı'' çıkarımını neye dayanarak yaptığınızı belirtiniz, lütfen. Neye zaman kazanmaya çalışıyoruz? Sayın MAVİ'nin gönderisini, neden bir an önce çözülmesi gereken bir sorun olarak ele alıyoruz? Bu acele neden?
  7. Sayın falcon0163, Oynarkenki vidyonuzu, ekipman tavsiyesi taleb ettiğiniz gönderinize henüz eklememiş, dahası, bu bahse iki üç sözcükle de olsa, hiç değinmemişsiniz bile. Nasıl oynadığınız (oyun seviyeniz ) hakkında hiç bir malumatı olmayan bir kitleden, yalnızca sizin oynayacağınız ekipmanlar için anlamlı ve yararlı bir tavsiye vermelerini beklemek, doğrusu, pek yerinde gelmiyor.
  8. Sayın falcon0163, çeşitli vuruşlar, belki de maç yaparken çekilmiş, net bir videonuzu gönderirseniz, size daha faideli olması muhtemel, daha isabetli geribildirimler alma ihtimalinizi de yükseltmiş olursunuz. Yoksa, bu uğurda esirgeyeceğiniz gayretler, istediğiniz rakedi zaten kimselere sormadan sipariş verip, üstüne lastik sormalardan falan faide elde etmeniz pek şüphelidir. Hoş, elbet kendiniz çalıp, kendiniz de oynayabilirsiniz. Lakin takdir edersiniz ki, masa tenisi karşılıklı oynanan bir uyum ve çatışma oyunudur. Kendiniz çalıp, kendiniz oynayacaksanız da, öyle yapınız o zaman, buna başkalarını karıştırmayınız.
  9. Sayın bellek, bir yanlış anlaşılmanın söz konusu olduğu kanaatindeyim. O da şu: sizi çaya davet etmemiştim; yalnızca siz geldiğinizde çay da hazırdı; ikisi denk gelmiş. Şayet, üstte kaleme aldığım satırlar tetkik edilecek olursa, bunun böyle olduğu görülecektir. Hiç bir yerde de sizi çaya davet ettiğim anılmış değildir. Şu da var ki, tam da davetlere icabet etmeye teşne olmak, hele de evinizden davete havul getirme niyetinizi açık etmek, böyle davetlere çağrılma ihtimalini ciddi şekilde düşürmektedir. Bunu göz önünde bulundurmakta faide vardır. Sohbetlerimizi, kılavyelere doğru sırada vurarak ve arada vurmayarak, buradan, pekala da yapabileceğimiz kanaatinde olduğumu, ifade etmek isterim. IMPERIAL Wilfred Lieck, st BUTTERFLY Tackiness Drive 1,1 mm. Kırmızı BUTTERFLY Feint-Soft 1,1-1,3 mm. Siyah
  10. Sayın KaosBlack, Hemen herkes tanınmaya çalışır; bu bahste istisnalar pek azdır. Sürekli tanınmaya çalışan biri ilginizi çeker miydi, onu tanımak ister miydiniz? İçtenlikle sorsanız hele bu soruyu kendinize... Kaldı ki, bi ihtimal haberlere çıksanız o da 1 haftaya unutulsa, bu bile, yine de büyük bir '''başarı'' olacaktır. Bunu da göz ardı etmeyiniz...
  11. Sayın bellek, Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Geçin geçin! Öyle ayakkabılarınızla geçiverin. Lavaboyu kullanacaksanız, şu sağdaki kapı, havul her zamanki yerinde, solda asılı. Çay da hazır; taze. Geçin geçin, şöyle oturabilirsiniz, o kaloriferin yanındaki koltuğa. Çayınızı hemen önünüzdeki sehpaya bırakıyorum, soğutmayın. Dilerseniz, bacaklarınızın dizlerinizle ayak bilekleriniz arasındaki kısımlarını kalorifere dayayıp, ısıtabilirsiniz. Arada kendim de otururum oraya, pek güzeldir, pek rahattır, pek güzel ısınır orası. ''Sıfır Zımpara''dan murat, kah ağaçta, kah da metalde yapılan latif tashihlerde kullanılan en ince, en az etkili, zımparadır. Ee, Sayın bellek, ''Sizi ilk defa halka inmiş görüyorum, arada sırada halka karışmak iyidir'' demişsiniz ya; vaktı zamanında, borada, halkın kendi arasıngda anlaşmak için çıkardığı sesleri alfabeynen yazmağa galktıydım da, arasınga bi garıştım, siz de, halk da beni nice gınamıştınız, eloooğ! Hatırladıngız mı? Hatırladıngız mı Sayın belleh? Anımsadıngız mıı? Çayınız soğuyor. Demek ki neymiş, zaten siz de gayet yerinde bir şekilde eklemişsiniz: ''arada sırada''. Halka karışmak iyidir lakin, ''arada sırada''. Tabii bu ''arada sırada'' hangi vakitlerdir, hiç belli değil, adı üstünde ''arada sırada''. Sayın bellek, Evin ufak tefek ihtiyaçları var. Siz burada ısına, pencereden arsadaki molozları seyrede, çayınızı yudumlaya durun, ben şu evin ihtiyaçlarını alsam da gelsem, olmaz mı Sayın bellek? Biliyorum eve misafir gelmişken, dayanıp, onun kalkmasını beklemek yerine, misafiri evde bırakıp çıkmak, biraz garipsenesi, lakin arada sırada da olsa, böyle nitelenmeye razıyım, inadım inat, ben de beşyüziki isem, ben bu evin ihtiyaçlarını güneş batmadan tedarik ederim arkadaş! Döndüğümde, hala burada olursanız, çaylarımızı tazeler, sohbetimizi ederiz. Yalnızken, can-ı gönülden temennimdir ki, lütfen kendi evinizdeymişçesine davranınız. Çay mutfakta, dilediğinizde ısıtabilirsiniz. A.P.A! Aa, pee, a, yani, anahtar paspasın altında Sayın bellek. İktiza eder ise, bu malumattan istifade edebilirsiniz. Çaaav! ps: ''Sıfır Zımpara''dan murat, kah ağaçta, kah da metalde yapılan latif tashihlerde kullanılan en ince, en az etkili, zımparadır. Zımpara numalandırma sistemleri zaman içinde değişmiş olabilir. Bir vakitler, en ince zımparaya ''sıfır'' denirdi. Orta yaşın üzerindeki, profesyonel nalburlarla, bu bahste malumat alışverişinde bulunmak faideli olabilir
  12. Sayın bellek, Hassas ve nazik satırlarınız için size, forum buluşması daveti için de Sayın Tufan Yalçın'a bir teşekkürü borç bilirim. İlaveten, yorumunuzu da hafif abartılı bulduğumu ilave etmeden geçemeyeceğim. Lakin, elbet, sizin de kendinize göre haklı nedenleriniz vardır. Yazının, iletilmek istenenleri iletmesi açısından, karşılıklı, canlı iletişime nazaran, belirsiz, bazen de kafa karıştırıcı olabilen bir etkisinden söz edilir. Takdir edersiniz ki, aynı metni, farklı tonlarda seslendirerek, bambaşka etkiler elde edebiliyoruz. İlaveten, yazan olduğu kadar, okuyan da okuduğu bu metne değişik, ne olduğunu bilmediğimiz bazı projeksiyonlar yapabiliyor. O zaman aynı metin, onun için farklı bir ileti niteliği taşıyabiliyor. Oysa, metin aynı; aynı, harf, boşluk ve noktalama işaretleri dizimiyle yazılmış...Hele de metin, o kişinin kulllanmaya alışkın olduğu bir takım hitap kalıplarından yoksunsa...Veya metin bambaşka şeyler göz önünde bulundurularak oluşturulmuşsa... Sayın Tufan Yalçın'ın gönderisini, ardından ona yazdığım yanıtı bir kez daha okudum, tarttım. Kendi yanıtımı, doğrusu şimdi, henüz fark ettiğim birtakım kıriterleri de göz önünde bulundurarak, belli belirsiz, az yontulmuş bulduğumu ifade etmeliyim. Hani böyle fabrikadan yeni çıkmış, kaba doğranmış, oynanmaya başlamadan önce son bir defa, sıfır numara zımparalanmak isteyen, Stiga tahtalar misali...Sayın Tufan Yalçın, lütfen kusura bakmayınız. Ayırdındayım; ok yaydan çıktı bir kere, gitti gelmez. Bir öğrenişe vesile oldunuz, teşekkürler. Bundan gayrı, o misafir havlusunun ismi de ''Havul'' olsun. Bir ''Bulunmaz Hint Kumaşı'' öyküsü duymuştum; bari giderayak onu üleşeyim. Bakınız, şöyle olurmuş ''Bulunmaz Hint Kumaşı'': Bir kumaşı alırlar, boyarlar, yıkayıp asarlar. Kumaş kuruyunca biraz solar, rengi değişirmiş. Aynı ameliyeyi bir kez daha yaparlar. Kuruduktan sonra bu kez, kumaş biraz daha solar ama o kadar değil, daha az. Ve sonra bir kez daha, bir kez daha...Taa ki kuruduktan sonra kumaşın rengi aynı kalana, gayrı zerre solmayana kadar...Evet, artık ne kadar yıkarsan yıka, rengi solmamakta, değişmemektedir. Hah! İşte o, artık şimdi bir ''Bulunmaz Hint Kumaşı''dır. Sayın bellek, Biliyor musunuz, lavabodaki, misafire tahsis ettiğim havulları, daima ''Bulunmaz Hint Kumaşı''ndan biçtiriyorum. IMPERIAL Wilfried Lieck, st RITC 729 1,5 mm. Kırmızı RITC 837 0,6 mm. HRS sünger, Siyah
  13. Hoş geldiniz Sayın Tufan Yalçın, Yazdıklarınızı okurken, bir yandan notlar aldım. Kendimi ifade için, şu an böylesi uygun ve rahat geldiğinden, şimdilik, aşağıda, bu notları takdim etmekle yetineceğim: - ''Divan edebiyatıyla yazmayı bırakınız, halk edebiyatı na geçiniz''... - Cümleleri süs ve maniyerizm'den uzak, kısa, direkt, tık! tık! tık! diye yazın. Sol elinizle sağ kulağınızı göstermek için, sol elinizi ensenizden dolaştırıp, sağ kulağınızı göstermek yerine, kulağı direk önden gösterin. - Yazılarınızı, çok kullanılan sözcüklerle, dilimizde, o sözcüklerin sıkça kullanıldıkları şekilde kullanarak yazın. ''Herkes'' anlasın. Sayın Tufan Yalçın, Yazılarımı kaleme alışlarımı müteakiben, onları derhal kontrol ediyor, göndermeden evvel, yazıda lüzumlu gördüğüm düzeltmeleri yapıyorum. Gönderilerimde, bir takım konuları gerektiği gibi öğrenmemiş ve bundan da haberimin olmamış olmasından kaynaklandığı kanaatinde olduğum, bir takım hatalı cümle, yanlış veya eksik noktalama işareti kullanımlarım, düşük veya bi yerde başlayıp, sonunda alakasız başka yerlere gitmiş cümlelerim olabilir. Böyle satırları kaleme almış olmamın, kendimi ne yücelttiği, ne de yerin dibine soktuğu kanaatinde değilim. Sizden ricam; gönderinizde andığınız imla hatalarımdan bir kaçını göstermeniz. Bu gönderi vasıtasıyla, sanıyorum ilk kez bağlantı kuruyoruz. İki elimi, dirseklerimden doksan derece kırıyor ve hayalimde sizinle ''ÇAK!'' diye el şakırdatarak bunu kutluyorum. İlginiz için teşekkür ederim. Tekrar beklerim. Lavaboyu kullanmak isterseniz şu, sağdaki kapı, çıkarken solda asılı olan havlu misafir havlusudur, onu kullanabilirsiniz...Kullanabilirsiniz dediysem de, elbette kulllanmaya mecbur değilsiniz . Görüşmek üzere. Saygılarımla. IMPERIAL Wilfried Lieck, st RITC 729 1,5 mm. Kırmızı RITC 837 0,6 mm. HRS sünger, Siyah
  14. Vay efendim, vay! Kimler de gelmiş... Sayın esrarte, Hoş geldiniz, buyrunuz, şöyle geçiniz...Ayakkabılarınız ayaklarınızda kalabilir. Lavaboyu kullanmak isterseniz şu, sağdaki kapı, çıkarken solda asılı olan havlu misafir havlusudur, onu kullanabilirsiniz...Lavaboda radyo da var, dilerseniz yüksek sesle çalabilir, musikiye eşlik edebilirsiniz. Yalnız lavabodan çıkarken, sizden radyoyu kapatmayı unutmamanızı ve misafir havlusunu da kapının arkasında asılı bulduğunuz gibi ve aynı yere asılı vaziyette bırakmanızı istirham edeceğim. Sayın esrarte, nasıl, bu yönergeleri izleyebilecek misiniz ? Hepsinden bir perdah daha geçmemi, bir kere daha tekrar etmemi ister miydiniz? Eğer yönergelere uymayacak veya uyamayacaksanız bunu söylemenin vakti şimdidir. Nedenini beliirtmeksizin, ''uygulayamayacağım'' demeniz yeterli olacak ve o vakit ''Be''planı devreye girecektir. Şimdi, Sayın esrarte, Bir yandan salona geçip, kanepeye kurulup, hemen yanındaki sehpada, sizin için hazırlanmış, ılınmakta olan çayı yudumlarken, bir yandan da öyle ümid ediyorum ki : 1 - beni neden ilgi çekememiş bulduğunuzu, ilgi çekmiş hale gelmem için hangi kıstasları yerine getirmem gerektiğini, teferruatlarıyla bir bir ortaya serecek, 2 - Uzun pütür kullanmanın, ilgi çekiciliğe nasıl bir yarar veya zarar getirdiğini en ince ayrıntısına varana değin, bir bir ortaya dökeceksiniz. Takdir edersiniz ki, oyunumuzda pek haşin ve sertinden, topa gayet latif temaslara varana kadar geniş bir vuruş-dokunuş yelpazesi mevcuttur. Geliniz, bunlara bir de envai çeşit ahşap, karbon, kevlar, arileyt kombinasyonlarından müteşekkil tahtalar alemini katalım. Görülecektir ki, bu çeşni ve varsıllığın yanında, ''güç kullanma'' veya bazı vuruş-dokunuşlar için özellikle gerekli olan ''güç kullanmama''nın ehemmiyeti bir hayli sönük kalacaktır. Veya şöyle söyleyeyim Sayın esrarte, güç bahsine gönderinizdeki yaklaşımın, kendi ilk ve ikinci gönderimdeki yaklaşımla zerre alakası olmadığı kanaatindeyim. Doğrusu, apayrı havalar çalıyorlar. Şu kadarını söyleyebilirim : tekniği iyi icra ediyorsanız, yeterince çalışmış her bi şeyi bi iyice bellediyseniz, uzunu ,kısası, düzü pek fark etmez; öyle bir çakarsınız ki, yani o kadar olur. Hatta ekstırası pütür, o sert topu daha da bi iyi yamultur da hiç kurtarılmaz hale sokar. Çayınız buz oldu. Lavaboyu kullanmak isterseniz şu, sağdaki kapı, çıkarken solda asılı olan havlu misafir havlusudur, onu kullanabilirsiniz... IMPERIAL Wilfried Lieck RITC 729 1,5 mm. Kırmızı RITC 837 0,6 mm. HRS sünger, Siyah
  15. Sayın bellek, Sistemimin, harf dizilişlerinizi değerlendirmesine yol verişimin ertesinde( ''yazdığınızı okuyuşumun ardından, yazdığınızı okumamı müteakiben'' de denebilir ), orta okul ve lise yıllları deye sınırlandırabileceğim bir aralıkta potaya basış girişimlerimin, renkli, günışıklı, tozlu, keten ayakkabılı ve gofretli günlerinin hayallerinin belirişleri ve dahi kendimin de bu hayalleri seyredişime dönüştüğünü, keyifle aktarıyorum. Heyhat! Bu dönemde potaya bir kez bile basmaya muvaffak olamamıştım. Fakat...Fakat, durunuz, bastım! Bir kerre bastım! Lakin bir basket değil, bir masatenisi topuyla...Turnikeye girip sıçradığımda, elim, üçte birine kadar çemberin hizasını geçiyordu da, bir keresinde parmaklarımın ucuyla tuttuğum ''Barna'' veya Çin malı ''Pioneer'' marka topla bastıydım. Heh-hee! Anı da olsa bu vesileyle bunu bir kerre daha kutlayalım. Öneri: ''Güç Kullanmama'' kavramını kullanırken, aslında yine de bir miktar güç kullandığımızı ( bedenimizi ve nesneleri başka türlü hareket ettiremeyiz zira; ancak bunu, sanki bir enerci harcamıyormuş duygusu eşliğinde yaptığımızı) hatırlayalım, bunun ayrımında olalım. Bu manada da olumlu bir duygu, kas-sinir ve kemik sisteminin, halihazırdaki şartlanmış hareket etme tarzının dışına çıkmak...Çabalamamak, çabasızca yapmak...Yine birşey yapmak ama bunu bir şey yapmıyormuş gibi yapmak... Masa Tenisinde de yeri vardır. Bu tarz hareket edişleri tanımamızı, onlarda ustalaşmamızı, hayatımıza katmamızı sağlayan eski ve yeni sistemler olduğu biliniyor. IMPERIAL Wilfried Lieck RITC 729 1,5 mm. Kırmızı RITC 837 0,6 mm. HRS sünger, Siyah
  16. Oooo, Sayın nzell, Hoşgeldiniz; hele bir geçin, soluklanın. Ayakkabılarınızla girebilirsiniz. Lavaboyu kullanmak isterseniz şu, sağdaki kapı, çıkarken solda asılı olan havlu misafir havlusudur, onu kullanabilirsiniz...Kullanabilirsiniz dediysem de, kulllanmaya mecbur değilsiniz hani...Eğer kullanmayacaksanız, ona dokunmayınız; ona, evet o, yüreğinizin olduğu tarafta, o solda asılı olan havlu... Sayın nzell, Kanaatim o ki, ''kişinin kendi kendine yarenlik yapması''ndan bihabersiniz. Hem ne o öyle, işaret zamirleri, ''bu''larla falan hitap etmeler. ''Bu',' işaret zamiri, çoğunlukla hiç bir canlı ilişkinizin olmadığı nesneler için kullanılır; taş, odun, valiz, kerpeten gibi...Onların adları aklımıza gelmezse, yerlerine o, bu, şu gibi işaret zamirlerini kullanırız. Mesela Sayın nzell sokakta,yolda giderken, tanımadığınız birinin yüzüne üç ya da daha fazla saniye bakarsanız, o kişi alınacak, öfkelenecektir. Neden biliyor musunuz Sayın nzell? Dilerseniz, burada durup, bir lahza soluklanalım, biraz hızlı gidiyoruz... Eveet, yolda giderken, tanımadığınız birinin yüzüne üç ya da daha fazla saniye bakarsanız, o kişi alınacak, öfkelenecektir; acaba neden biliyor muyuz'u konuşuyorduk...Böyle olur, zira şahıs, sanki siz gözlerinizi ona dikmişsiniz de, onu gözlüyormuşsunuz gibi gelir de, rencide olur. Peki neden? Çünkü gözlem, nesneye yapılır, nesneleri gözlemleriz, canlı insanları değil; o zat da içten içe nesne olmayıp, bir nesne gibi de gözlenmek istemediğinden, bu muameleden alınır...Çayınız soğuyor... Ne o? Görünüşe bakılırsa kalkmaya hazırlanıyorsunuz...Eee, sizinkisi zengin kalkışı, peki öyle olsun Sayın nzell, hiç olmazsa çayınızı şeetseydiniz... IMPERIAL Wilfried Lieck RITC 729 1,5 mm. Kırmızı RITC 837 0,6 mm. Siyah
  17. Merhaba Sayın beşyüziki, Doğrusu, metninizi okuduğumun hemen ertesi, kendimi mikro bir hayal kırıklığından kurtaramadım desem gerçeğe yakın laf etmiş olurum. Mikro hayal kırıklığından kastım: Takdir edersiniz ki, umumiyetle, bahislere yaklaşımlarınızda, ilmi bir tutum takındığınız izlenimine sahibim, ya da böyle değilse de, bu izlenime sahib olduğumun tarafınızca takdir edilmesi, ışıklı, neşeli, güneşli bir ilkbahar temennisidir. Bu bakımdan, ''enerci'' kavramını kullandığınız bir noktada, vaziyyeti ifade için ''pür-i pak''gibi bir terimi kullanmış olmanızı bir hayli yadırgadığımı ifade etmekte zerre tereddüt etmeyeceğimi bilmenizi isterim. Zannımca ''enerci'', mesela ''elektrik'' gibi kavramları, ilmi bir ifadede kullanacaksak, bunu ''kirli'', ''temiz'' hele de ''pür-i pak'' gibi kavramlar eşliğinde kullanamayız. Zira ''enerci'',''elektrik'' gibi olguları ne ''kirli'', ne de ''temiz'' diye nitelemek yerinde/ilmi olmayacaktır. Bunu, saç tokasını pirize soktuğumuzda ''vayyy, elimi çok pis elektrik çarptı'' demekle karıştırmayalım. ''Enerci'' nötürdür; o, ne kirli, ne pistir. Ne de temiz. Sayın beşyüziki, Baktığımda, şampanyayı geminin gövdesine vuralı, gönderinin açılışını yapalı, neredeyse bir gün geçmiş ve hala da kimse bir şey yazmamış. Bu suskunluğun nedenleri üzerine yazmayı bir tarafa bırakalım; hatta siz gayrı hiç yazmayın, bir virgül, hatta bir nokta tuşuna bile basmayınız,''güç kullanmayınız'' yani. Ben yazarım sizin yerinize, lazım gelirse. IMPERIAL Wilfried Lieck RITC 729 1,5 mm. Kırmızı RITC 837 0,6 mm. Siyah
  18. Merhaba, herkes gibi, kah masa tenisi oynama, izlemelerim ve işitmelerimde, kahsa hayatın başka alanlarında, deneyim ve gözlemlerim var. Burada, bu deneyim ve gözlemler üzerine paylaşımlarda bulunabiliriz... Kanaatimce, böyle paylaşımlarda bulunmanın nispeten daha faydalı yolu, bunu içtenlikle, zorlamadan, güç kullanmadan yapmaktır. Daha doğrusu, en azından bunu yaparken, güç kullanıp kullanmadığımızın ayrımında olmaktır. Yoksa şeyleri, güç kullanarak da, güç kullanmadan da yapabiliriz. Bir takım şeyleri, güç kullanmadan yapmak, daha makbuldür; böyle yapışın derecesi, levılı, seviyesi, daha yüksek addedilir. Bu, enerjetik açıdan daha ekonomik, daha pür-i paktır.... Vee şimdi, elimdeki ,uzun iple yanımdaki geminin gövdesine, sarkıtılarak bağlanmış şampanya şişesini, geminin gövdesine çarparak parçalanmak ve olası gönderiler silsilesini başlatmak üzere bırakıyorum...ŞANGIIR!..
  19. Sun Yang'ın ikamet etdiği vücut, inkişaf edip serpiliyor. Bacak çalışmaları iyileşmiş, bacakları kalınlaşmış, güçleniyor. İleri-geri koşmalarda rahat olduğu görülüyor. Forhent sipinks ve kontra-sipinksleri de yaman. Hele de desenize siz şuna, daha da ne maçlarını seyredeceğimiz 1nci sınıf bir sipinksçi-kesmeci yetişiyor, geliyor deye...Yeni bir Joo Se Hyuk olmasa da bu, Sun Yang... Boya gitmiş, yaman sipinksçi rakibi Hong Kong'lu Hsu Hsien'in adını da önümüzdeki dönemde sık sık duyacağa benzeriz.
  20. 4/4'lük bir final, uzun pütürle kesme, düz lastikle kontra sipinks...
  21. Hah hah hah hah!.. Sayın nzell, Verdiğiniz tipteki örneklerde, indirdiğiniz darbenin gücünü arttırmak için verilen süre, kıtır da olsa, öyle bir ay filan değil en az üç ay, ya da daha fazla olursa, ancak o kadar bir süre, henüz ukala olmayan bir yanıta denk gelinmemiş olunmasının bir kıymet-i harbiyesi olur. Hani ''vay bee üç ay...vay bee altı ay daha tek bir ukala olmayan mesaj bile yazmadı; vay be! 3 aydır, 1 senedir, büyük istikrarla, bir tane bile ukala olmayan mesaj atmadı'' gibi. Vay, vay, vay, vay ,vayyy! Bak sen şu işe'' diyeceğiz ya hani...Daha iyi deriz hani...Süre uzun olursa yani...Aarlığı olur, ele gelir... ''Foruma gireli 1 ay olmadı'' biraz komik oluyor. Duyan da sanki hani bi 60, 70 yıl falan geçmiş sanacak...Hah hah hah hahh hahhh!!!..
  22. Sayın Ali Oktay, satırlarınızı okumamı müteakiben, bende, ekseriyetle düz lastikden istifade eden, düz lastikle oynayan oyuncularla antireman ve maç yaptığınız kanaati hasıl oldu. Şayet bu bahste yanılıyorsam lütfen düzeltiniz; yok, yanılmıyorsam da tasdik ediniz. Hiç bir şey yapmamak seçeneği ise, daima buradadır. ''... Rakibin yaptığı hareket ile gelen topun spini birbirini tutmuyor.''Yazmışsınız. Naçizane tavsiyem daha dikkatli bakmanızdır. Zira, onlar iki değil, bir'dirler. Zihniniz, durumu,''Yapılan hareket'' ile ''Gelen Topun Sipini'' şeklinde bölerek, yorumlar; zira yaşananları öyle bölmeyi öğrenmiş;hatta bu bölme işleminin kendisidir. Oysa tek, bütün bir süreç söz konusudur. Daha ileri tekinikileri öğrenip, uygulayabilir duruma geldiğinizde, bu denileni takdir edişiniz de bundan etkilenecek, dolacaktır. Çeşitli oyun, vuruş , oyun okuma ve anlayışı düzeyleri ( bknz.levıllar) söz konusudur. Sayın Ali Oktay, Hayatın dikenli yollarında düşe kalka yol alırken, tekrar tekrar yaptığımız bazı şeylerin, ya da benzer neticelere varan bir takım gözlemlerin, bizde belli izler bıraktıkları, bizde belli tepkilere vesile olduğu, bunlardan kendi kendimizi (buna oynayış tarzımız da dahildir) düzenleyişimiz, belki sizin de gözünüzden kaçmamıştır... Veya henüz bu ayrımsayışların arifesindesiniz. Yine de, şimdiden takdir edersiniz ki, kişi farkında olsun-olmasın, neyi çok tekrar eder ise, onu beller, onu daha kolayca yapar hale gelir. Siz de hep düz lastiklerle oynayan oyuncularla oynadığınızdan, muhtemeldir ki bu oyuncuların bazıları ayni marka lastiklerden dahi istifade ediyor olabilirler, mesela Tenerci SıfırBeş veya Ihüç... Siz de, onlardan gelen sipinkslere, onların bu sipinksleri yaparkenki el kol hareketlerine, bunları değerlendirmeye, ona öyle, şuna böyle karşılık vermeye alışmışsınız; dahası bu alışmaları benzerlerini tekrarlayarak, pekiştirmişsiniz de... Eğer pütür kullanan oyuncularla eyleşir, temrin ederseniz, ve dahi kendinizi, oyunu ve rakibinizi dikkatle gözlemlerseniz, bir müddet zarfında, o toplara da mukabele edebilişlerin sizde de oluşmasına mahal verebilirsiniz. Yoksa, ''hareket''le ''sipin'' birbirini tutmamaya, siz de, vaziyeti böyle görüp, ifade etmeyi sürdürürsünüz... Sayın Ali Oktay, Sayın Myilik 2002'nin, doğrusu, kişiye, bu bahste edecek pek fazla söz de bırakmayan, sözlerinin ardından, pütürlere karşı oynarken belki yararlı olabilecek, bir takım yöntem ve tutumları, naçizane ekliyorum: - ''Top, falso okumayı öğrenmeye'' ihtimam göstermek. Elbette, bu bahiste yetkinleşmenin gerektirdiği bazı yapılacak şeyler: çok ve farklı oyuncularla oynamak, üst düzey oyuncuların antreman ve maçlarını , bol bol izlemek, ilaveten, itinalı sabır ve zamana bırakmak'tır. - Oynamadan önce (bir gün,bir hafta önce de olabilir) rakibinizin tahta ve lasdiklerini, ihtimamla tetkik ediniz. Onun, onlarla oynayışını izleyiniz; rakiplerine, bu vuruşların hangileriyle çok hata yaptırıyor, ayrımsayınız. - Pütürlerde, yüzey (sürtünmeli/''topu tutan'', orta sürtünmeli ya da sürtünmesiz), pütür şekli, sünger kalınlığı, süngersiz kullanımlar gibi çeşitli faktörler söz konusu olabilir.. Bu faktörlerin (şüphesiz onunla oynayan oyuncunun, pütürü kullanma biçimleriyle birlikte ) topa değişik tesirleri vardır. Bu tesirler farklı oranlardadır. Bunlar ince işlerdir; öğrenmesinin, ustalaşmasının, icabında yıllar sürecek olmasına hazır olmak, bu bahsteki her, evet her şeyi öğrenmek icab eder...Bu yola girmeye hazır mısınız? Bunu kendinize içtenlikle sorunuz...Eğer değilseniz, biliniz ki, sizin bu halınızdan ekmek yiyenler, hiç de az olmayacaktır. - Pütürlerle oynayan rakibe karşı, umumi olarak, ''sipinsiz'' oynamak lüzumundan söz edilebilir. ''Şutop'', düz, falsosuz oynayınız. böyle oynarken, arada çakışlar da kolaylaşır. -Sipinks, özellikle de fırıl fırıl, bol falsolu, fıldır fıldır dönen ve kısa düşen topsipinksler çalışınız ve vuruşunuzun ertesinde, süzülerek giden topunuzu izlemede kendinizi kaybetmeden, toparlanıp, derhal tiren sipinks yapmaya veya çakmaya hazır konuma geçiniz. Şutop, falsosuz oyuna ilaveten, daha çok, dönmeli ve sert sipinks yapmayı ve derhal ikinci sipinksi yapmaya hazır pozisyona geçmeye, bu ikisini 1nci sipin, 2nci sipin deye değil, 1!deye bir kerede, bölmeden çalışınız. ''Çekirdek''(Core) kaslarınızı güçlendiren ilave çalışmalar yapınız, büyük faide göreceksiniz. Falsosuz, ''boş sipinks'' yapmayı öğreniniz. ''Yavaş'' çalışınız. Sanıldığının aksine, yavaş ve hareketleri ifa formlarını, tam yaparak çalışmak daha zor gelebilir, ancak böyle çalışmanın faideleri, saymakla tükenmeyecek denli çoktur. Aşırı yavaş, kat'iyyetle hızlanmadan bisiklet kullanmak da, burada kastedilene iyi bir örnek teşkil edebilir. Böyle çalışmış olanlar, burada denileni takdir edeceklerdir. - Sipinkslerinizin gücü ve falsosunu, ''içeri''ye gidenlerin adedini, halihazırda yapabildiğinizin 2+ katına çıkarınız. Buna muktedir olunuz. -Farklı pütür çeşidi ve sünger kalınlıklarıyla, vuruşların varyasyonlarını itinayla gözlemleyerek, pütürleri bizzat kendiniz kullanıp, bunlarla ney, nasıl yapılıyor keşfediniz. Bu ameliye ile, ekmeğinize çok, hem de pek çok yağ sürmüş olacaksınız. - Bu dediklerimden çok daha fazlasını yapmak iktiza etmektedir. Semere beklemeyiniz.
  23. Merhaba Myasinn, Resmi maçta oynayabilmek için pütürlerin eksik olmaması gerekir. Düz lastik zaten düzdür de, kısa, orta ya da uzun pütür kaplı raket yüzelerinin de düz, düzlem olması istenmekte; oysa takdir edersiniz ki, kopuk pütürler sizi, bu şartı yerine getirmiş olmaktan beri tutarlar. Bir manada açık vermiş olursunuz ve derhal bu açıktan istifade edecek enercileri çekmiş olursunuz. Hani, fotodaki rakette, ortadaki pütürler tam, yalnızca en kenardan bir-iki pütür eksik olsa belki idare eder, oynayabilirsiniz, lakin niye itiraz menzilinde durasınız ki, bu menzilin dışında durmakta faide vardır. Şayet hal yukarıdaki gibiyse, hakem oynatmaz ya da rakibiniz bu raketle maç yapmanıza itiraz edebilir. O kel bölgeye geldiğinde, topun karşıya farklı, öngörülemez şekillerde gidebileceği öngörüsü söz konusudur. Topu, rakedinizde, Neptune yazan yüzeyde, arada bir o pütürlerin eksik olduğu bölgede de zıplatarak, hal neye varır, gözleyebilirsiniz. Lastiği Turnuvadan önce yenileyip, gıcırını, düzgünce yapıştırmakla, bu bahisteki bilumum itiraz egzoslarına patatesleri tıkmış olur, böylece, muhtemel itirazların önüne bir çırpıda geçmiş olacağınız gibi, pek çok kıymetli enercinin de tekrar tekrar böylesi bir konuda çarçur edilmesinin önünü almış, doğrusu, pek hoş da bir özdüzenleme yapmış olursunuz. Yok, ''bir şey olmaz''lara koşup, diskalifiye edilme riskini alacaksanız da (elbette bunu tercih etme seçeneği de tamamıyla size açıktır) bu, tamamen size kalmıştır, böyle yaparak kendinizi ''oynayamaz'' eylemiş olursunuz. İhtimal o ki, hakem ''bu raketle oynayamazsınız'' dediği anda, alt-üst takım eşortmanlarını çekmiş, iki ızbandut kollarınızın altına girer ve kendinizi bir anda neye uğradığınızı bile anlayamadan, spor salonunun bahçesinde, toz bulutlarının arasında artık gözden kaybolmaya başlayan rakedinizle birlikte, yerde bulursunuz.
  24. Sayın TSuBaSa, Remzinizin doğru yazılmış olduğunu ifade etmekte iki ayrı cihet olduğu ve ifadenizde bu cihetlerden hangisinin bahis konusu olduğu vurgulandığı takdirde, ''doğru yazma'' teriminin içi doldurulmuş ve dahi mesajınızın, aranızda cereyan eden mes'eleye, bizleri de katar hale gelerek, dolgunlaşacağı kanaatinde olduğumu bilmenizi isterim. Pekii, nedir öyleyse bu bahiskonusu iki cihet: 1- Sayın bellek'in son iki gönderisinde, remzinizi ''sayın tusubasa'' deyu dillendirdiğini görüyoruz. Buraya kadar her şey yolunda görünüyor, lakin gelelim zurnanın ZIRT! dediği yere; remzinizi (nikinizi), bizzat kendi gönderinizde TSuBaSa şeklinde yazmış olduğunuzu göz önünde bulundurarak, Sayın belle'ğin ''sayın tusubasa'' yazışını nasıl doğru bulacağız? Kanaatimce bu, ancak bir şekilde mümkün gözükmektedir. Sizin remzinizde TSuBaSa diye yazdığınızı, Sayın bellek, bir vakitler benim de öyle yazdığımdan dolayı uyarı almama sebep olan, yani yazıyı okurken çıkan sesleri Türkçe alfabe kullanarak yazmıştır, tu-su-ba-sa. Şayet ''doğru''dan kasıt, okunduğunda aynı sesleri çıkaracak şekilde yazmaksa, evet, Sayın bellek, ''doğru'' yazmışdır, hem de mükemmelen...''Doğru''deyişiniz de bu bakımdan mükemmelen yerindedir. Lakin, bir remzinizdeki ''TSuBaSa''ya, bir de Sayın belle'ğin kaleme aldığı biçimiyle ''tusubasa''ya baktığımızda, kazın ayağının hiç de öyle olmadığını görüyoruz. Dilimizi kafi derecede bilen, akl-ı selim kim, bu iki sözcüğün, aynı olmak bakımından, ''doğru'' yazılmış olduğunu söyleyebilir ki?. 2- Son 20-25 yıldır, söylemleriyle de ( forward edeyim ben sana, nickimi (remzimi, remizimi) yanlış yazdın, hele bir download edeyim de, entere bas tarzı )sosyal alanımızı, dilimizi bir hayli işgal eden, o teknolojinin eylem ve biçimlerini, yazma ve okunuş( seslendiriliş ) tarzı da başka olan dillerin sözcüklerinin, kafa göz yara yara kullanımının, iletiştiğimiz alanda belli bir kirlilik yarattığı ve bu sözcükleri her ayrımsamadan kullanışımızda, bu kirlilik ve kafa karışıklılığının ekmeğine biraz daha yağ sürdüğümüz kanatindeyim. Şimdi, eğer ''nick'' yazdığımızda bunu, adam gibi, ingizcedeki gibi ''nik'' diye okuyup, Türkçe ''nik'' diye yazacak isek, bahis konusu yazış, nick, ''doğru'' değil, ancak ''yanlış''tır. ''Nik'', ''nikimi'' diye yazmalıyız. ''Nick''imi diye değil. Doğru değil ise ona, niye doğru diyelim ki?
  25. Sayın Levend, Özellikle parantezden sonraki cümleyi okuduğumda bir tuhaf hissettim. Lakin bu, buğulu bir histi, ama kesin, oradaydı. Bir müddet daha öyle kalıp, ''ihtimal''in = ''olasılık'', ''olasılık''ın da ''ihtimal'' karşılığı olduğunu, bu sözcüklerin, aynı mevhumu ifade etmek için kullanılan, biri eski, diğeri de yeni kavramlar olduklarını hatırlayınca, cümleleri bir kez daha okudum ve hayret makamına yükseldiğimi hissettim; artık bende, o parantez sonrasındaki iki cümlenin ne anlattığını anlayacak bir hal kalmamıştı... Şu da var ki, gönderi, saatlerdir, değiştirilmeksizin, forumda kaldığı halde, bir kişinin bile duruma işaret etmemiş olması, kanaatimce, en az, bahis konusu iki cümle kadar hayrete şayandır... Ve gönderilerin okunup, değerlendirilmesi sırasındaki dikkat etme düzeyini, güzel bir şekilde ortaya sermektedir. Masa Tenisinde dikkatin önemini ne kadar vurgulasak azdır. Kanaatimce, günlük hayattaki, ''sıradan''bulduğumuz, pek çeşitli, küçücük olaylar bile dikkatimizi bilemek için bir vesiledir. ------------------------- Şimdi, hiç öyle ''aa, gözden kaçmış da ondan öyle olmuş''lara falan sığınmaksızın, soru şu: İhtimal dahilinde olduğu bile düşünülmeyen bir şeyi nasıl olasılık sayabilirsiniz?
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu sitede size daha iyi yardımcı olabilmek için çerezler kullanılır. Çerez ayarlarınızı buradan yapabilirsiniz, veya devam ederseniz çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız..