Jump to content
Masatenisi.org Forum

Recommended Posts

Oluşturma zamanı:

"Yıllardır pazar günlerini ormanlara, denizlere, kuşlara, ayılara, kedilere, karacalara,

yunuslara, doğaya ve hayvanlara ayırmayı gelenek edinmiştim.

 

Bozuyorum geleneği.Bugün bizim başımız daha çok derttedir.

 

Dibi oyulan Kazdağları'ndan daha yaralı, Sorgun Ormanları'ndan daha çok kesilip biçiliyoruz.

Haliç sularından daha kirli, Seyfe Gölü'nden daha çok bataklığız.

 

Ve bizler daha çaresisiz..

 

Denizin ortasında, ama denizde olamayan çiftlik balıklarından daha zavallı.

 

O soyu tükenen telli turnalardan daha bitik.

 

Sadece öten kurbağalar...Güdülen koyunlar...

 

Yurtsuz kumrular...Kusura bakmasınlar.

 

Bugün hayvanların sırası değil.

 

Bugün bu köşe bize lazım.

 

Ormanlar, denizler, nehirler, dağlar...

 

Kurtlar, kuşlar...Hayvanlar kusura bakmasınlar."

 

 

PİLLİ KUŞ

 

Çocuğun elinde naylondan bir pilli kuş vardı…

 

Ben hiç bu kadar çirkin kuş görmemiştim…

 

Rengi mor metalik, gözleri kedi gözü, gagası akbaba, kuyruğu martı,

kafası leylek, ayakları iki küçük tekerlek…

 

Uçacakmış gibi yapıyor…

 

Annesi çocuğa “Yere ko da gidiversin guşgun” diye seslendi…

 

Çocuk kuşu yere koyup bekledi, kuşun kanatları kıpırdamadı…

 

Çocuk havaya kaldırıp kendisi koştu, ki kuş uçmuş olsun…

 

Pili bitmişti çünkü…

 

*

 

Cennet gibi bir manzara…

 

İlerde çam ormanı ile zeytin bahçeleri birleşiyor…

 

Karşı dağların üzerinde hâlâ kar var… Karlı zirvelerden inen derelerin iki yanında

sevdalı söğütler sıraya girmiş, su içer gibi…

 

Köylerin çevresindeki tarlalar yemyeşil, kimisi kahverengi belli ki nadasta…

 

Arada akıl almaz güzellikte göller…

 

Uzakta Ege Denizi…

 

Cennet buralar…

 

*

 

Ama bu toprakların altında birçok maden var…

 

Maden avcısı şirketler buraların peşindeler, çoğunu parsellemişler…

Aslında çevreyi koruması gereken Çevre Bakanlığı ruhsat vermiş, tarumar ediyorlar doğayı…

 

Misal; nikel çıkartılacak…

 

Nikel, pil üretimi için…

 

*

 

Madenleri işlemek ve ayrıştırmak için yılda yüz binlerce ton asit kullanılacak…

 

Asit ve diğer kimyasalların derelere karışması, göllerde toplanması, toprağı zehirlemesi kaçınılmaz…

 

Kazılan çukurlardan milyonlarca ton toprak, kaya, kil, çakıl çıkartılıp çevreye yığılacak…

 

Ve 400 bin ağaç kesilecek…

 

*

 

Kaz Dağları’ndan başlayıp, tüm Ege kıyılarındaki bu akıl dışı yıkımdan dolayı zaten

göllerde ve ırmaklarda balık kalmadı sayılır…

 

13 kuş türü bölgeyi terk etti…

 

Kalanların ölülerini buluyor köylüler…

 

*

 

Kuşları öldüre öldüre yapılan pillerin takıldığı çirkin pilli kuşun kanatları kıpırdamıyor çocuğun elinde…

 

Pili bitti…

 

Yeni pil için doğadaki martıların, çullukların, flamingoların, balıkçılların, ördeklerin, kuğuların ölmesi gerek…

 

Ki çirkin pilli kuş uçacakmış gibi yapsın…17.04.2011

 

-------------------------------------------------------------------------------------------------

 

SİYANÜR ŞERBET

 

 

Siyanür aslında zehirdir…

 

Bir damlası ineği öldürür…

 

Onun için Hitler önce Yahudiler için, sonra da sığınağında kendisi ve sevgilisi için siyanürü tercih etti…

 

Bir bardak siyanür içme suyuna karıştığında, bir kasabayı yok etmeye yeter…

 

Siyanür bir kez toprağa karıştığında ise artık geri alınamaz.

 

Er geç bir yerde insana rastlar…

 

*

 

Kütahya’daki gümüş madeninde ne kadar siyanürlü su var?..

 

25 milyon ton…

 

*

 

Peki, bu tehlikeli mi?..

 

Değil…

 

Faydalı…

 

Çıkan gümüş-altını avuç avuç köylüye dağıtacaklar çünkü!..

 

*

 

“Çevreye ve insanlara hiç mi zararı yok?” derseniz…

 

Söylendi ya size; mutfak tüpü yani…

 

Nükleer santralın mutfak tüpü ile kıyaslandığını düşünürsek…

Çukurdaki siyanür de diyelim ki; sahanda yumurta…

 

Ya da o mantığa göre; parmak tatlısı…

 

Tatlısını yerseniz tehlike yok…

 

Parmağı yerseniz…

 

*

 

Bankalar, şirketler, haberleşme, koylar, limanlar, fabrikalar bitti…

 

Yerin üstünü bitirince altını yemeye sıra geldi…

 

Yerli ve yabancı şirketler saldırıyorlar; orman, dağ, ova, yayla, doğa, cennet, vatan, yurt demeden…

 

Hiç merhametleri yok…

 

Vicdansızlar…

 

Yurdun dört bir yanından çevre katliamı haberleri geliyor…

 

Tarihi boyunca Anadolu toprakları hiç bu kadar saldırıya uğramamıştı…

 

Düşman dahi bu topraklara böylesine zarar vermedi…

 

*

 

Siz sadece Kütahya’nın farkına vardınız…

 

Siyanür seti çökünce…

 

Onu da zar zor duydunuz…

 

Arka sayfada, son haber, arada, kısacık, öylesine…

 

Niçin?..

 

Çünkü medya patronları da maden, altın, gümüş, kömür, HES, ocak, kaz, kazan işine girdiler…

 

*

 

O zaman kim seni savunacak ey vatan?..

 

Kim?..

 

Bir damla suyun için, bir dal ağacın için, bir tek taşın için, bir avuç toprağın için canımızı verirken…

 

Şerbet mi saysak siyanürü?..

 

Sen ölü, biz ölü…15.05.2011

 

-------------------------------------------------------------------------------------------------

 

İNSAN İLE KURT...

 

 

O gece hayvanseverler uyumadılar.

 

Bu sefer bir kurt için ağladılar.

 

Geçen gün Kurban Bayramı’nda koyunlar için ağlamışlardı, bu sefer bir kurt için...

 

Ayağına kalın zincirler vurmuşlardı. Dişlerinin arasına bir odun parçası yerleştirip

çenesini sımsıkı bağlamışlardı.

 

Yaralı ve bitkindi.

 

Suçu; kar altında aç kalınca, çöplüğe kadar gelip yiyecek için çöpleri karıştırmaktı...

 

Zincirlerle bağlı ve yaralı kurdun üzerine, çoban köpeklerini salıp parçalattılar.

 

Bir ara kurt gözlerini açtı...

 

Korkudan ve çaresizlikten bu kadar büyümüş gözler görmemiştim.

 

Sevgili Savaş Ay’ın programında bu görüntüleri izleyen bir hayvansever okurum,

‘O gece sanki yer-gök göz oldu’ dedi.

 

*

 

Kurda işte bunları yapan ‘insanlara’ bunu anlatamam.

 

Birkaç hafta önce koyunlar-kuzular için ağlayanların, o gece koyun ve kuzuların

düşmanı kurt için niye ağladıklarını...

 

Çünkü anlamazlar...

 

Doğası gereği ‘kurt’ olan ve ‘kurt’ olarak yaratılan kurdun, o korkudan büyümüş

gözleri de belki aynı soruyu soruyordu:

 

‘Niçin?..’

 

Oysa; koyunun koyun, kurdun kurt olarak yaratıldığı dünyada,

bu kültür ‘insan olmayan insan’ yarattığı içindi.

 

*

 

Kurtlar kurt olarak, koyunlar koyun olarak doğarlar.

 

Ama insan ‘insan’ olarak doğmuyor.

 

Bilinçlendirilip, öğretilip, eğitilip terbiye edilmediği zaman insan ‘insan’ olmuyor.

 

İşte böyle acımasız, merhametsiz, akılsız, saygısız bir yaratık oluveriyor.

 

Ama asla ‘insan’ sayılmayan bir şey...

 

*

 

O gece iyi insanlar uyumadılar.

 

Yer-gök kurdun gözleri olmuştu.

 

Hem kuzuya, hem kurda ağlayacak kadar yüce ruhlu hayvanseverler,

şimdi ellerinde dilekçeler-kasetler-kanıtlar AB mahkemelerine gidiyorlar.

 

Bu ülkede bakanlar-valiler-kaymakamlar-belediye başkanları varken,

‘insanı’ elálemin ülkesinde aramak için.

 

İnsanı... 06.02.2005

 

-------------------------------------------------------------------------------------------------

 

AYILARI VURACAKLAR

 

 

Ayı avı yaptıran turizm şirketleri, ayı avlamak isteyen yabancı zengin müşterilerini

getirecekleri zaman enteresan bir şey olur:

 

Köylüler bir anda “Ayı bizim balı yedi” diye kaymakama koşarlar…

 

Kaymakam valiye, vali de bakanlığa yazar:

 

“Ayılar köylünün balını yediğinden, gerekli tedbirin alınması hususunda….”

 

Tedbir?..

 

Ayıların vurulması…

 

Tam o sırada Merkez Av Komisyonu toplanır, ayı avına izin çıkar…

 

Ve batının zengin ayı avcıları özel uçakları ile gelip ayıları dürbünlü silahları ile vururlar…

 

Onlar bagajlarında kanlı ayı postları ile dönerken ayı avı yaptıran turizm (!) firmasının adamı da

“Ayı balı yedi” diye dilekçe veren köylülere avantalarını dağıtmak üzere yola çıkar…

 

*

 

Daha etkilisi ise ayının “kaynanayı yemiş” olması…

 

Kaymakam valiye yazar:

 

“Ayılar vatandaşı ısırdığından gerekli tedbirin alınması hususu…”

 

Vali de bakanlığa bildirir:

 

“Ayılar vatandaşı ısırdığından……”

 

*

 

Tabii Karadeniz’de kimsede silah olmadığı için, ayıları vuracak avcılar İngiltere’den gelir!..

 

Özel uçakla…

 

Kişi başına on binlerce dolar ödeyerek…

 

Balı yiyen ya da kaynanayı ısıran ayı küçük olduğu için, dağların tepesine çıkıp

en büyük ayıyı vururlar zengin ayı avcıları…

 

Ve en büyük ayının kanlı postunu gururla evlerine sermek üzere memleketlerine uçarlar…

 

*

 

Bir vicdansızlığın öyküsüdür bu…

 

Bugünlerde yine bu yapılıyor…

 

Vali bakanlığa yazdı…

 

Ayıları zengin turistlere vurduracaklar…

 

*

 

Siz hiç ayının bebeğini emzirdiğini gördünüz mü?..

 

Tıpkı bir anne gibi kucağına alır…

 

Kolları ile ona sarılır…

 

Sımsıkı…

 

Sevgiyle…

 

Durmadan öper başını…

 

Ve onu yuvasında bırakıp yiyecek aramaya çıktığında, dönüp dönüp bakar bebeğine…

 

Çünkü belki geri dönemeyeceğini bilir o…1 Mayıs 2011

 

 

 

 

Gönderim Zamanı:

Baygındık bu yazıları okuduk daha da bayıldık...Bekir Çoşkun O... gerçekleri yazar amane çağre .......

Bu sesde nerden geldi böyle ....Sanırım bizim hanım mutfak tüpünü patlattı heralde.....

Mutfak tüpü ile Nükler santral zihniyetinin eşdeğer olduğu bir ülkede yaşıyoruz nede olsa...

 

Esterabim estarabim sağdan soldan estarabim...

 

 

ne yazık ki yine ktm

 

 

Gönderim Zamanı:

Umarım oraların sivil toplum kuruluşları, baroları mücadele ederler. Böyle şeyler olduğunu bilmek içimi acıtıyor. Hiçbir şey yapamıyorsanız ilgili kamu kuruluşuna bir şikayet dilekçesi verilebilir, tıpkı köylülerin yaptığı gibi!

Ben zamanında şikayet yolunu kullandım ve sonuç aldım. Bir şeyler yapılınca az ya da çok bir sonuç alınıyor. Ayrıca örneğin İzmir Barosunun güçlü bir yapısı ve sarsılmaz bir duyarlılığı vardır diye biliyorum.

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 members

    • Bu sayfayı inceleyen kayıtlı kullanıcı yok
  • Çevrimiçi Kullanıcılar   1 Üye, 0 Gizli, 558 Misafir (Tam liste)

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu sitede size daha iyi yardımcı olabilmek için çerezler kullanılır. Çerez ayarlarınızı buradan yapabilirsiniz, veya devam ederseniz çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız..