|
|||
|
BAŞARI MODUOyundan nasıl düşülür ? Düşmemek için ne yapmalı ? Bazen öyle maçlar kaybederiz ki, rakibimiz tanıdığımız ve genelde üstün geldiğimiz bir oyuncudur, üstelik maç sırasında açık farkla öndeyizdir de, ama nedense maçı kaybederiz. Kaybettikten sonra da başımızı iki elimizin arasına alıp "ben nasıl oldu da bu rakibe yenildim" diye düşüncelere dalarız. Bu yazımda size "başarı modu"ndan söz etmek istiyorum. Oyundan düşmemek için öyle bir modda olmalıyız ki sürekli olarak oyuna asılan, her sayı için çarpışan ve asla gevşemeyen bir oyun sergileyelim. İşte bu modun adını "başarı modu" olarak seçtim. Başarı modunda oynamak ve bu moddan çıkmamak için bizi oyundan düşüren sebepleri bilmemiz gerekir. Bizi oyundan düşürecek sebepleri düşündüm ve bunlardan aklıma gelenleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu sebepler, üzerinde kafa yorularak tabii ki çoğaltılabilir. Senaryo 1 Maça başlamadan önce rakibimiz bize aşadakilere benzer sözler söyler: - Bugün üzerimde bir halsizlik var..... , - Dün belime birşey oldu, acayip ağrıyor, hiç dönemiyorum..... , -2 haftadır raketi elime almadım bugün beni rahat yenersin..... , - Bugün çok maç yaptım halim kalmadı, yorgunluktan öleceğim..... , - Bu ayakkabı çok fena ayağımı sıkıyor, nasıl oynayacağım bilemiyorum..... , - Raketimi yapıştırmadım bugün, böyle iyi oynayamacağım ama ..... vs. vs. vs. Biz bu sözleri duyduğumuz anda farkında olmadan gevşeriz. Eğer rakibimiz hareketsiz oynuyorsa, başlarız biz de onun gibi hareketsiz ve isteksiz oynamaya. Oysa çoğu zaman şunu düşünmeyi ihmal ederiz: Eğer rakibimiz öne sürdüğü bahanesinde samimi ise oynamasın, mesela bugün çok maç yapmış ve yorgunluktan ölüyorsa oynamasın o zaman, öyle değil mi ? Ama oynuyor, insan niye maç yapar ? Siz maça hangi niyetle çıkıyorsunuz ? Galip gelmek için. Bir oyuncu sahaya mağlup olmak için çıkıyor olabilir mi ? Olamaz. Rakibinizin beli de ağrısa, ayağı da ağrısa sizin karşınıza çıkmışsa galip olmak için çıkmıştır. Ben bizzat yaşadım ya da şahit oldum ki beli ağrır halde, yorgunluktan ölecek halde, 3 aydır eline raket değmemiş halde, hasta(!) halde sahaya çıkıp maç yapan oyuncular çoğunlukla maçı kazanmışlardır. Başarı modundaki bir oyuncu içinden şunları geçirir: "Mademki belin ağrıdığı için iyi oynayamayacağını söylüyorsun, o halde ya oynamamalısın ya da mağlup olmalısın, seni geçeceğim" ve oyuna tam konsantrasyon ile asılır. Senaryo 2 Maç başlar, rakibiniz bir spin dener ancak top dışarı gider, ve rakibiniz şöyle söyler: "Bu top ne marka yahu ?" Siz de topun markasını söylersiniz. O da size şu cevabı verir, "hmmmm, ya bu marka toplar hafif oluyor, uçup gidiyor, Nittaku'lar daha iyi." Ama bu sözü söyleyenlerin genelde Nittaku top çıkardığını göremeyiz o ayrı mesele. Bu kez şöyle bir düşünce içine girmemiz mümkündür: "Eğer top Nittaku olsaydı vuruşları tutacaktı demek ki, o halde şanslıyım" fakat bu düşünceler içinde farkında olmadan gevşeriz. Başarı modundaki bir oyuncu ise içinden şöyle geçirir, "topta bir problem yok, istiyorsa topu değiştirsin, rakibime hata yaptıran benim, gayet iyi oynuyorum, bu şekilde devam edeceğim" ve oyununu asla bırakmadan tüm gücüyle mücadeleye devam eder. Senaryo 3 7-0 öndeyizdir, rakibimiz artık durmuştur, durarak oynuyor, oyunu önemsemiyordur (ya da öyle görünüyordur) bunalım takılıyordur. Bu ister istemez bizde bir acıma hissi meydana getirir. Onu ezmeye vicdanımız el vermediği için başlarız dağınık oynamaya. Penaltı kaçırırız, servis kaçırırız, basit hatalar yaparız, durum 8-3 olmuştur. Ama nedense rakibimiz hala bunalımdadır. Onun bu haline yüreğimiz dayanmaz, durumu 9-6 yaparız. Rakibimiz durduğu yerden, durakladığı yerden bizi de yavaşlatmış, oyundan düşürmüş, ve "kaybetmem" dediğimiz seti bize kaybettirme aşamasına getirmiştir. Ama o da ne ? Rakibimiz artık bunalımdan çıkmış ve kaplan kesilmiştir. Bu kez seti alma çabasına gireriz ama nafile. Böyle bir durumda nedense işlerimiz ters gider. En sağlam şutumuza blok gelir, seyrederiz. Rakibimiz en sağlam kesiğimize şut dener o şutun da tutacağı tutar. Velhasıl 10-9 geriye düşeriz, son çare, en etkili servisimizi deneriz, rakibimiz şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemeden topa dokunur, top havalanır, biz de gelen topa şut vurmaya hazırlanırken top masamızın kenarına çarparak tüm planımızı altüst eder, biz de bu seti hatta "bu maçı nasıl kaybettim ben" diye bakakalırız. Başarı modundaki bir oyuncu, 7-0 öndeyken rakip yavaşlamış ve bunalım takılmaya başlamışsa şöyle düşünür: "Aynı hızla devam edeceğim, belki de 11-0 bitireceğim seti, dostum kusura bakma, belki maçtan sonra senin gönlünü alıp sana bir çay ısmarlayacağım, ama dostluk başka müsabaka başka" ve aynı tempoyla oyuna devam eder. Senaryo 4 Bir önceki senaryoya çok benziyor: Set içinde çok şanslıyızdır. Tam 3 vuruşumuz ağdan gitmiş, 4 vuruşumuz da masanın kenarına çarpmış olup rakibimiz perişan haldedir. Durum 7-0 olmuştur. Rakibimizin bu perişan haline nedense dayanamayız, kendimizi biraz da suçlu hissederiz ayrıca. Oyunun bizim için de bir zevki kalmamıştır artık. Bu durumda ne yaparız ? Biz de penaltı kaçırır, servis kaçırır bu suçlarımızı oyun içinde telafi etmeye çalışırız. Rakibimizin kolay vuruşlarına biz de basit hatalar yaparak karşılık veririz. Sonra da bu seti rakibimize hediye ederek onun gönlünü fazlasıyla almış oluruz. Oysa başarı modundaki bir oyuncu şöyle yapar: Her şanslı sayıdan sonra karşı taraftan özür diler, adettendir. Sonra oyununa aynı tempoyla devam eder. Bu şanslı sayıların onun maçı almasına katkıda bulunduğunu düşünür. Bundan istifade eder, daha dikkatli oynar, asla gevşemez. Şanslı sayı aldıkça oyuna daha iyi asılır. Maçı aldıktan sonra rakibinin gönlünü almak tabii ki serbest. Ona bir çay ısmarlar, "dostum maçta çok şanslıydım" diye bir itirafta bile bulunabilir. Senaryo 5 Oyun içinde rakibimize üstünlük sağlamışızdır. Ama biliyorsunuz 11sayılık sistemde ne olacağı hiç belli olmuyor. Rakibimiz, bağırıyor çağırıyor, bir türlü tutmayan vuruşları için isyan ediyordur. Yan taraftan gelen sesler onun dikkatini dağıtıyordur, raketinin iyi yapışmadığını her sayıda tekrar tekrar söylüyordur, ya da raketi yenidir kontrol edemediğini söylüyordur. Başarı modundaki bir oyuncu bu sözleri duymazdan gelir. Hatta bu sözleri duyunca oyuna daha iyi asılır. Çünkü bu sözler ve hareketler çoğunlukla bizi oyundan düşürürler. Buna karşı alınacak önlem, bu tarz hareketleri görünce içimizden "oyuna daha iyi asılacağım, daha dikkatli oynayacağım, oyunu bırakmayacağım" diye geçirmektir. Bir şampiyona maçına şahit olmuştum. A oyuncusu, şampiyonlukta gözü olan B oyuncusunu çeyrek finalde elemek üzereydi. 2-1 öndeydi setlerde, sayılarda da açık farkla öndeydi. Yani birazdan seti alacak, maçı 3-1 bitirecekti. B oyuncusu kaybettiği sayılarda isyan ediyor, panolara hakemin ses çıkarmayacağı şekilde (!?) tekmeler atıyordu. Bazı kaybettiği sayılarda öyle bir bağırıyordu ki, salon inliyordu. Ne olduysa, A oyuncusu oyundan düşüverdi. Kendisinin bile inanamayacağı vuruşlar kaçırdı, imkansız denecek toplara şutlar denemeye başladı. Şaşkın bakışlar içerisinde durum 10-10 oldu, o seti kaybetti ve durum 2-2 oldu. Son sette de aynı düşüş devam ederek A oyuncusu fark yedi. Ben bu durumu A oyuncusunun dördüncü sette, son sayılardaki o kritik anlarda oyundan düşmesine bağlıyorum. Masa tenisinde, hele ki bu 11'lik (servislerin de 2 sayıda bir değiştiği) sistemde oyundan düşmenin anlık bir olay olduğunu, bir anda oyunun tersine dönebildiğini, 8-0, 9-0 gibi skorla giden setlerde bile sonucun beklenenin tersi olabildiğini sürekli görüyoruz. Bu oyunun psikolojik boyutları olduğunu da kimse inkar edemez. Dünya sıralamasında yukarılarda olan oyuncular bile kritik anlarda, rakibi servis atmak üzereyken bir dakika deyip ayakkabısının bağcıklarını bağladığını görebiliyoruz. Rakibin moralini bozmak, soğutmak için, her sayı sonrasında kendi sahasında bir tur atıp, ardından topu 25 kere yerde, 10 kere de raket üstünde sektirdikten sonra rakibine servis atma lütfunu gösteren oyuncularla da her yerde karşılaşabiliriz. O halde tüm bunlara karşı aklınıza "başarı modu"nu getirin, başarı modunda oynayın, bu moddan asla çıkmayın. Maçı kaybetseniz de en azından kendinize şu sözleri rahatlıkla söyleyebiliyor olmanız gerekir: "Ben elimden geleni yaptım, sonuna kadar mücadele ettim, ama olmadı". Belki bu yazdıklarım basit şeyler, belki biliyordunuz, ama ben inanıyorum ki bu fikirlere katılan arkadaşlar da olacaktır. En iyi oyuncudan en zayıfına, her oyuncuyu ilgilendiren bu yazıyı okuduğunuz için sizlere teşekkür ediyor, "başarı modundan asla çıkmayın" diyorum
Yazan : Ahmet Sözmen |
||
Son güncelleme tarihi : 25 Haziran, 2005 Copyright © 2001-2006 Ertan Patır Bu sitenin içeriği kod ve yazılım da dahil olmak üzere, izinsiz kopyalanamaz, çoğaltılamaz veya yeniden yayınlanamaz. Webmaster : |